Anasayfa Haberler Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı yazdı: Et Krizinden Çıkış Yolu Var mı?
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı yazdı: Et Krizinden Çıkış Yolu Var mı?

“Et üretimi nasıl artırılır ya da ithalat nasıl sonlandırılır?” konularında sayısız yazılar yazılıyor, raporlar hazırlanıyor, bilen ya da bilmeyen ya da konuları saptıranlar TV ve medyada boy gösteriyor. Ve de belki de çözüm yollarını bulamadıkları için Tarım Bakanlarımız değişiyor.
Yaşanmakta olan kırmızı et krizini ortaya çıkaran üç önemli neden var.
Birincisi, küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin izlenen tarım politikalarıyla ihmal edilmesi ve son on yıldır tarımsal nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvan sayısının toplam nüfusa göre artmaması.
İkincisi, kırmızı et açığının sığır ile artırılmasına yönelik uygulamaların ve anlayışın egemen olması.
Üçüncüsü de genç hayvan ölümlerinin çok olması.
Dolayısıyla krizi ortaya çıkaran nedenleri gidermek gerekiyor.

Hayvan sayısı, küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekleyerek artırılabilir

1980 yıllardan beri uygulanan neo-liberal politikalarla, dev tarımsal işletmelerle yapılan şirket tarımcılığına ağırlık verildi. Ancak bu model Türkiye için uygun değildi.

Nedeni şuydu:
•Türkiye tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğu, küçük ve orta ölçekli işletmelerdi.
• Bunların neredeyse hiç desteklenmemelerin dolayı hayvan sayısı, özelde koyun ve keçi sayısı azaldı. Söz gelişi yaklaşık 40 yıl önce kişi başına 1 koyun düşerken günümüzde bu sayı 4 kişiye 1 koyun düşer durumuna geldi. Modelin uygun olmaması aynı zamanda kırsal kesimden kentlere göçü de hızlandırdı. Ve köylü tarımcılığının ihmal edilmesi sonucu, tarımsal nüfusun azalmasına bağlı olarak hayvan sayısı toplam nüfusa göre artmadı.

Sığır Sayısını Artırmak Mümkün Değil, Koyun ve Keçiye Önem Verilmeli

Neden sığır sayısını artırmak mümkün değil? Konunun teknik nedenleri şunlar:

  • Hayvan yetiştiriciliğinden girdilerin başında yem gelir. Yem deyince akla ilk gelen girdi ise kaba yem, daha açık deyişle ottur. Türkiye ot fakiri bir ülkedir. Bunun nedeni Türkiye’nin yarı-tropik bir ülke durumunda olmasıdır. Yağışı az ve düzensizdir. Mera ve otlaklarındaki otlar, seyrek, fakir ve kısa boyludur, uzun boylu değildir.
  • Mera ve otlaklarımız anılan özelliklerinden dolayı, sığır yetiştiriciliğine değil, koyun ve keçi yetiştiriciliğine uygundur. Koyun ve keçiler, dudak yapıları nedeniyle en kısa otları bile yiyebilirler, hatta toprak altından bile ot çıkarabilirler. Sığırlar ise dudak yapılarından dolayı, kısa boylu, seyrek otları değerlendiremezler. Türkiye’de sığırların ot ihtiyacı, sulu tarımla elde edilen mısır silajı ve yonca gibi yem bitkilerden karşılanır. Su da paralı olduğunda Türkiye’de otun maliyeti yüksektir.
  • AB ülkelerinde ise ikliminden kaynaklanan özelliğinden dolayı her mevsim yağış vardır ve bu durum ot üretimini sığıra uygun bir duruma getirmiştir. Otun, dolaysıyla sığır etinin maliyeti Türkiye’ye göre çok düşüktür. Kısaca, sığır kırmızı et fiyatlarında Türkiye’nin AB ülkeleriyle yarışması olası değildir.
  • Bir diğer önemli teknik nedende, koyun ve keçinin sığıra göre üreme güçlerinin daha fazla olmasıdır. Koyun ve keçinin gebelik süresi 5 ay ve sığırın 9 ay 10 gündür. Küçükbaşlar bir doğumda çok yavru, sığırlar ise ancak bir yavru verebilir.

Koyun ve keçi bir yaşından sonra gebe kalır, bir başka deyişle üreme çağına sığırdan önce erişir.

Kısaca, kırmızı et sorununa sığır sayısını artırarak çözüm bulmak, ot üretim kapasitemizin sınırlı, bu bağlamda çayır-meralarımızın yapısal özelliklerinden dolayı gerçekçi değildir.

Koruyucu hekimliğe önem verilmeli

Türkiye’de genç hayvan ölümleri çok yüksek. Bu sayının büyükbaş ve küçükbaş hayvanları için her yıl 1 milyona yaklaştığı belirtiliyor. Ölümlerin yüksek olması kırmızı et üretimini de olumsuz etkiliyor. Diğer yandan koruyucu hekimliğin gerek insan, gerekse hayvan sağlığında en önemli konu olması gerekiyor. Çünkü hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar da Türkiye de yaygın.

Sonsöz: Kimileri, olasılıkla şirket tarımcıları ve sığırcılık lobileri ileri sürülen bu stratejik yaklaşımlarımıza karşı çıkabilir. Söyleyecek sözüm şu: Ortaya çıkan sonuç, 1980’li yıllardan beri egemen olan modelin yanlış olduğunu göstermiyor mu?

Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam