Anasayfa USİAD Bildiren Uğur CİVELEK: Nereye Koşuyoruz
Uğur CİVELEK: Nereye Koşuyoruz

Zaman akıp gidiyor, gerek küresel gerekse de ulusal düzeyde belirsizlik ve kararsızlık azalmıyor. Ekonomi cephesindeki sorunlar ağırlaşmaya devam ediyor, siyasi gerginlikteki tırmanış sürüyor, istikrarsızlığın büyümesi önlenemiyor. Endişe kaynağı olarak gündemin üst sıralarına tırmanan bir soruna yüzeysel ve tepkisel şekilde müdahale edilirken diğer sorunlar alarm veriyor; korku nöbeti bitmiyor, sadece sorunlar arasındaki etkileşim daha da güçleniyor.

Rekabet koşullarının bozulması, gelir dağılımının daha da adaletsiz hale gelmesi ve durgunluğun etki alanın genişlemesi gibi temel olumsuzlar kontrol altına alınamıyor. Gelişmiş ekonomiler içine girdikleri durgunluktan çıkamıyor, mali sektör ve kamu dengesizliklerindeki olumsuzlukları aşamıyor; gelişmekte olan ekonomiler ise farklılıklar gösterse de durumun daha kötüye gitmeyeceği iddialarına, kısa vadeden öteye inanan çıkmıyor.

 

Sermaye hedefleri gelişmiş ekonomi kaynaklı parasal gelişmelere bağlı olarak istikrarsız dalgalanmalar sergiliyor. Risk alma isteğinin azalması, enflasyon baskısının artması önlemiyor. Sürdürebilir olmayan ekonomilerde sınırlar zorlanıyor, saadet zinciri yapısındaki değişkenler arası ilişkinin daha kırılgan hale gelmesi güvensizliği arttırıyor. ABD ile AB arasındaki, hangisinin daha olumsuz durumda olduğu yarışına ciddi boyutta cari açığı veya bütçe açığı olan gelişmekte olanların da katılmaya başladığı dikkat çekiyor.

MB’NİN YAPTIKLARI İTİBAR KAYBINA NEDEN OLUYOR

ABD ekonomisi için borç ve bütçe açığı sorunu çözümsüz kalmaya devam ediyor, mali sektörü kurtarmak adına yapılan parasal genişlemeler ise emtia fırsatları yolu ile hem enflasyon baskısı yaratıyor hem de cari açığı büyütüyor. Merkez Bankası (MB) ise yaptığı hamlelerle günü kurtarmaya çalışıyor fakat itibar kaybı bunun bedeli oluyor, sorunlar ise ağırlaşmayı sürdürüyor. Bu ortamda Başkanlık seçimlerine gidiliyor; çözümün deniz aşırı operasyonlarda aranması, söz konusu bölgelerde direncin artması kırılganlığı yükseltiyor.

Euro Bölgesi de ABD’ye benzer sorunlar yaşıyor. Borç ve bütçe sorunlarını ağırlaşması, durgunluktan çıkılamaması, özel sektörün rekabet güvenini kaybetmesi, mali sistemin daha da sorunlu hale gelmesi gibi eğilimler önlenemiyor. Merkez Bankası’nın yapacağı parasal genişleme ve parasal fonlarının boyutunu büyütmek kısa vadede rahatlama yaratsa da mevcut sorunların ilacı olamıyor. Euro Bölgesinin temelleri çürümeye devam ediyor; gerek küresel gerekse iç sorunlardaki olumsuzlaşmanın kontrol altına alınmıyor olması daha zor yılların onarlı beklediğine işaret ediyor. Sorunlu üyeler ve alacaklılar arasındaki görüş ayrılıkları ile yönetenler ile yönetilenler arasındaki güvensizliğin büyümesi giderilemiyor.

Gelişmiş ekonomilerin 2000’li yıllar genelinde, parasal genişleme desteği ile sürdürülebilir olmayan rotada ilerlemesinin gelişmekte olanlar üzerindeki etkisi de ciddi bir istikrarsızlığa dönüşüyor. Özellikle yaşam koşullarının genelde ortalamanın altında olduğu ve nüfusun görece genç olduğu ekonomilerde kontrol kaybı daha kolay oluyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında “Arap Baharı” denilen gelişmelerin kaynağını burada gerekiyor. Bir yandan olumsuz yaşam koşulları, diğer yandan eski yönetimlere yönelik tepkiselliğin büyümesi durumun kısa vadede normale dönme şansını sıfırlıyor.

Küresek koşullar başata da belirttiğimiz gibi düzelmiyor, güven bunalımı ve istikrarsızlığın artması önlemiyor. Durum böyle olunca sorunların ağırlaşması pahasına kısa vadede günü kurtarmakla zorlaşıyor. Türkiye ekonomisini değerlendirirken yüksek düzeyli dışa bağımlılık nedeniyle küresel koşullardaki olumsuz değişimi hesaba katmak gerekiyor. Dünya ekonomisinde durgunlaşma eğiliminin güçlenmesi, enflasyon baskısının artması gibi eğilimler iyi şeyler söylemiyor; muhtemelen rekabet koşulları ve gelir dağılımı olumsuzlaşamaya devam edecek, ticaret hacmi ve sermaye hareketleri istikrarsız bir şekilde artacak, siyasi gerilimler daha bir yoğunlaşacak… Çin ve Hindistan gibi lokomotiflerde büyümenin ivme kaybetmesi bu endişelenmeyi teyit ediyor.

TÜRKİYE EKOMİSİ

2012 yılının ilk çeyreğindeki görünüm yılın geri kalanında yaşanacaklar konusunda fazla bir şey söylemiyor. Resmi rakamlar büyümenin kontrollü şekilde ivme kaybettiği, enflasyonun yüksek düzeyini koruduğu, cari açığın umulan hızda gerilemediğini ve bütçenin buna rağmen olumlu olduğuna işaret ediyor. Bu genel tablo ile bireysel ve kurumsal bazda gelirler azalır iken borçların büyüyor olması gerçeği ile uyuşmuyor; bu nedenle olumlu eğilimlerin güçleneceği, olumsuzların ise düzeleceğini iddia etmek pek anlamlı görünmüyor.

Küresel koşullar Türkiye’nin cari açığını kontrol altına almasını zorunlu kılıyor, zira dış finansman kalitesi olumsuzlaşmaya ve kırılganlık artmaya devam ediyor. Bu nedenle 2012’ye ilişkin orta vadeli plan hedeflerinden olumsuz sapma artacak. Başta petrol fiyatı olmak üzere küresel koşullar bu sapmaların boyutu üzerinde belirleyici olacak. Diğer taraftan önemli ihraç pazarımız durumundaki Avrupa’nın daha da durgunlaşması, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın istikrarsızlaşması sıkıntı yaratacak. Dış talebin daralma tehlikesi ile ve büyüme hedefinin gerisinde, enflasyon ve işsizlik hedefinin ise üzerinde kalınacak. Büyüme veya enflasyon hedefine odaklanılır ise yumuşak iniş şansı olmayacak. Bu süreçte bütçe gelirleri azalacak ve açık bir miktar büyüyecek; cari açıktaki durum enerji fiyatlarına göre şekillenecek, mali sektörde sorunlu krediler ile birlikte kredi maliyetleri artacak. Nisan ayı başında yapılan elektrik ve doğalgaz zamları yukarıda ifade ettiğimiz yöndeki olumsuz gelişmeleri hızlandıracak bir potansiyel taşıyor. Bu eğilimler Türkiye’ye ilişkin risk algılamasını derinleştirip Türk Lirasında değer kaybını, enflasyon ve faizlerde yükselişi, beklentilerde bozulmayı tetikleyebilir. Menkul ve gayrimenkul değerlerinde yaşanacak gerilemeler bilançoları iyice yıpratabilir ve güvensizlik artabilir.

VERİLER GERÇEĞİ YANSITMIYOR

Türkiye İstatistik Kurumu’ndan yapılan açıklamaya göre Türkiye Ekonomisi 2011 yılında yüzde 8,5 büyümüş. Yılın ilk çeyrek döneminde yüzde 11,9 olan rakam son çeyrekte yüzde 5,2’ye gerilemiş. Bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Ancak durgunlaşma yönündeki eğilimi gösteriyor. 2012 yılında da bu eğilimin güçlenerek devam etme olasılığı oldukça yüksek. Yine aynı kurumun rakamlarına göre kişi başına gelir 10444 dolar olarak gerçekleşmiş! 2002 yılında 2149 dolar olan rakamın onuncu yılda kabaca dört katına çıkmış olması gerçeği yansıtmıyor. Bu görünüm sayesinde bireysel ve kurumsal bazda gelirler azalırken borçlar büyüyebildi, gün kurtarıldı. Ancak dış koşullar ve cari açık artık böyle devam etmeyeceğini söylüyor. Bu gerçeğin açığa çıkması Türkiye için yumuşak iniş şansını ortadan kaldırabilir…

Türk ekonomisinin mevcut yapısı ile ne büyümemeye veya enflasyonun yükselişine ne de cari açığın büyümesine tahammülü bulunuyor. Ancak dış finansman koşulları, petrol fiyatları ve cari açık enflasyonist durgunluk olasılığını güçlendiriyor. Tasarruf ve teşvik gibi mikro yaklaşımlar ile bu olumsuzluğu terse çevirmek pek olası görünmüyor.

 

Uğur CİVELEK

Ekonomist

 

USİAD Bildiren Dergisi 49. Sayı

Derginin tamamını okumak için tıklayın.

 

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam