Anasayfa USİAD Bildiren “Tarım girdilerinin yüksekliği çiftçiyi olumsuz etkiliyor!”
“Tarım girdilerinin yüksekliği çiftçiyi olumsuz etkiliyor!”
Salı, 16 Nisan 2013 07:05

TZOB Genel Başkanı Şemsi BAYRAKTAR: “Tarım girdilerinin yüksekliği çiftçiyi olumsuz etkiliyor!”

Türk tarımının 2012 karnesini, 2013 yılı beklentilerini ve gündemdeki konuları Türkiye Ziraat TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’a sorduk. Bayraktar, Türk tarımı çok büyük olanakları içinde barındırdığının altını çizerek şöyle konuştu: “Türk tarımı yakın gelecekte 85 milyonu bulacak nüfusu, 50 milyon turisti rahatlıkla doyurabilir ve çevre ülkelerin gıda açığını kapatabilir, yeter ki destek olunsun.”

Türk tarımının 2012 yılındaki durumu nasıl gerçekleşti?

Tarım sektörünün gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı 2012'nin 9 aylık döneminde (Ocak-Eylül) yüzde 8,2 olmuş, aynı dönemde tarımsal GSYH yüzde 3,3 büyümüştür. Henüz açıklanmamış yıllık rakamlarda da pozitif büyüme beklenmektedir. Tarım ve gıda maddeleri ihracatı 2012 yılında 15,3 milyar dolar, ithalatı 10,7 milyar doları bulmuş, dış ticaret fazlası 4,5 milyar dolara ulaşmıştır. Tarım sektörü istihdamının genel istihdam içinde payı yüzde 24,6 olarak gerçekleşmiştir. Sektör, 2012 yılında 6 milyon 97 bin kişiye istihdam sağlamıştır.

Peki, 2013 ve sonraki yıllar için öngörü veya tahminleriniz nedir? Ve Türk tarımı nereye gidiyor?

Tarım, ekonomi içindeki yerini koruyacak, pozitif büyümeye ve dış ticaret fazlası vermeye devam edecektir. Cumhuriyetin 100. yılında 150 milyar GSYH’ye, 50 milyar dolara ihracata ulaşılması işten bile değildir.

Yakın zamanda Türkiye saman ihtal eder duruma kadar geldi. Bu Türk tarımında tehlike sinyallerinin çaldığını gösterir mi?

Bilindiği üzere buğday üretiminin yaklaşık yüzde 40'ını sağlayan Doğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde ilkbahar yağışlarının yetersiz olması sonucu bitki gelişimi arzu edilen ölçüde gerçekleşmemiş, buğday sap boyları kısa kalmış, dolayısıyla da saman veriminde düşüklük olmuştur. Dolayısıyla kaba yem olarak ağırlıklı samana dayalı besleme alışkanlığı olan birçok hayvan yetiştiricimiz düşen arza bağlı olarak saman bulmakta zorlanmış, bulanlar da artan talebe bağlı olarak yükselen fiyatlardan saman almak durumunda kalmışlardır. Bu artışta piyasada yeterli ürünün olmaması yanında, fiyatların daha da yükseleceği beklentisiyle stok yapılması, kurulan büyük ölçekli işletmelerin yüklü miktarlarda alımda bulunmaları gibi etkenler de etkili olmuştur.

Saman fiyatlarının yanı sıra kurak geçen bölgelerin meralarında ot veriminin azlığı, hayvanlarını büyük oranda meralarda besleyen üreticilerin daha da mağdur olmasına neden olmuştur. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde meralardaki otu stoklayıp kışı geçirmeye çalışan üreticiler bu yıl bu ihtiyacını karşılamakta zorlanmış, buna saman fiyatlarının yükselmesinin de eklenmesiyle mağduriyetleri daha da artmıştır.

İç üretim tatminkâr ölçülerde desteklenir, maliyeti düşürücü (yem, canlı hayvan ve benzeri) tedbirler hayata geçirilir, ıslah çalışmalarına devam edilir, hayvan hastalıkları ile etkin mücadele edilir, ithalat kararından vazgeçilir ve Et ve Süt Kurumu bir an önce faaliyete geçirilir ve süt başta olmak üzere hayvansal ürünlerde piyasa istikrarı sağlanırsa, hayvancılığımız dünyada çok önemli yerlere gelebilir ve gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir.

“BAŞKA ÜLKELERİN GİRDİLERİ BİZDEN DAHA AZ”

Türkiye için hep, “kendi kendisine yetebilen bir ülkeydi” deniyordu. Fakat şimdi saman ithal eder duruma geldik. Özellikle tarım konusunda dünyada önemli ülkeler arasında olan Türkiye’nin bu duruma kadar gelmesinin sebepleri nedir?

Artık dünyada çoğu ülke pazara yönelik olarak üretim yapmaktadır. Ve yine ülkeler tarıma çeşitli destekler uygulamakta ve tarımda kullanılan girdileri de bizden daha ucuza sağlayabilmektedir. Bu durum, Türk çiftçisinin dünya piyasalarındaki rekabetini olumsuz etkilemektedir. Türk çiftçisinin daha fazla üretim yapabilmesi için öncelikle ucuz girdi kullanımı ve benzeri gibi olanakları kullanmasının, çeşitli desteklerden faydalanmasının ve yeterli teknolojik bilgi seviyesine çıkarılmasının sağlanması gerekmektedir.

Geçen yıl 2002-2012 tarihleri arası pamuk üretim alanlarının 7,3 milyon dekardan 4 milyon dekara gerilediği şeklinde bir açıklama yapmıştınız. Peki pamuk üretim alanlarında bir iyileştirme oldu mu? Tekstil sektörü bundan nasıl etkilendi?

Pamuk tarım ürünlerimiz içinde gümrük uygulayamadığımız ürünümüzdür. Ülkemizde pamuk maliyetlerinin dünya maliyetlerinden yüksek olması üreticimizin dünya ile rekabet edemez duruma getirmiştir. Bu nedenle üreticimiz pamuk üretiminden vazgeçmiş buğday, mısır,  soya gibi ürünlere yönelmiştir.

Ülkemiz tarım isletmelerinin büyük çoğunluğu gelişmiş ülke standardının altında isletme büyüklüklerine sahip ve  genel olarak çok parçalıdır. Rantabl işletmeler zaman içinde hızlı nüfus artışı, miras hukukundan kaynaklanan bölünmeler, kiracılık, ortakçılık ve benzeri nedenlerle ekonomik olmayan yapıya dönüşmüşlerdir. Bu durum teknolojilerin uygulanmasını güçleştirmekte, maliyetleri yükseltmektedir.

Diğer bir sorun ise Türk pamuğunun üretiminde maliyet sorunudur. Pamuk üretiminde ülkemiz verimliliği dünya ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, girdi fiyatlarının artışı üretimi azaltmakta, üretimin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Girdi fiyatları, küçük işletme yapısının getirdiği sorunlar, işçilik giderleri, tarıma yönelik mal ve hizmetlere uygulanan vergi oranları üretici için önemli maliyet unsurlarıdır.

Ülkemizde pamuk üretiminde önemli ölçüde destekleme primi verilmektedir. Ancak söz konusu destek miktarları, girdi maliyetlerini karşılayarak pamuk üretimini karlı hale getirme ve teşvik etme yönlerinden rakip ülkelere göre yetersiz kalmaktadır. Bunun sonucu olarak, son yıllarda pamuk üretimine elverişli alanlarda başka ürünlerin tercih edilmesi üretimdeki düşüşün en önemli nedenleri arasındadır.

Belirtilen nedenlerle 2011’de yaklaşık 2,6 milyon ton olan kütlü  pamuk üretimimiz yüzde 10 azalışla 2,3 milyon tona gerilemiştir. Bu durum tekstil sanayinin iç piyasada kaliteli hammadde teminin güçleştirmekte, ithalata yöneltmektedir.

Sonuç olarak kısa vadede pamuk üretimimizin artırılması için girdi fiyatlarındaki KDV ve ÖTV’nin düşürülmesi, desteklerin artırılması gerekmektedir.

Geçtiğimiz günlerde yaptığınız açıklamada iş adamlarının tarım sektörüne yaptığı yatırımlarda bir hareketlenme olduğunu söylemiştiniz. Yani iş adamları artık çiftçi mi oluyor?

Hareketlenme olduğu doğrudur. İş adamları tarım sektörüne yatırım yapmaya başlamışlardır. Çünkü, bir yandan kırsal kalkınma programları, yatırım teşvikleri,  diğer yandan Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Hibe Destekleri ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarımsal destekleri yatırımcılara yatırım giderleri açısından kolaylık sağlamıştır.

Türkiye ve AB ülkelerini tarımsal faaliyet açısından karşılaştırdığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Türkiye’nin tarımsal yapısında başta nüfus ve işletme yapısı olmak üzere, destekleme politikası, teknoloji kullanımı, verimlilik, kalite ve standartlar açısından AB’den önemli farklılıklar bulunmaktadır. O nedenle bu farklılıklar, özellikle işletme yapılarımız ve verimlilik düzeylerimizle birlikte kalite ve standartlarımız uyumda sorun yaratabilecek durumdadır.

Yapılan tespitler gösteriyor ki, ülkemizde mevcut tarım işletmelerinin büyük çoğunluğu ekonomik ölçeklere göre küçük ve çok parçalı araziye sahip, verimli üretim koşulları olmayan işletmelerdir. Bu yapıyla birlikte, tarımda sermaye birikimi sağlanamamıştır. Tarımsal yatırımlar ve girdi kullanımları yetersiz kalmıştır. Modern bilgi ve teknoloji kullanımı da yaygınlaştırılamadığı için önemli bazı ürünlerin üretiminde verimlerimiz Avrupa Birliği’nin (AB) çok gerisinde kalmaktadır.

Mevcut durumda iklim ve ekolojik koşullar dolayısıyla yaş meyve ve sebze ürünleri, tütün, pamuk, fındık, incir, kayısı, çekirdeksiz kuru üzüm, koyun ve keçi eti gibi bir kısmı AB tarımını tamamlayıcı durumda olan ürünlerde AB ülkeleri karşısında rekabet üstünlüğümüz vardır.  Aslında AB’ye üyeliğin Türk tarımına etkileri, hangi şartlarda AB’ye girildiğiyle de yakından ilgilidir. Bu konuda Türk tarımının durumu ile AB Ortak Tarım Politikasının reformlar sonucu alacağı şekil önem taşımaktadır.

Ülkemiz açısından en şanslı olduğumuz grup olan sebze ve meyve ürünleri her koşulda rekabet edebilir bir durum göstermektedir. Ancak bu grupta rekabet şansının iyi değerlendirilebilmesi için de kalite ve standartların geliştirilmesi, bitki sağlık standartlarının AB’ye uyumlu hale getirilmesi zorunludur.

“BİYOYAKITTAN ÖNCE GIDA İHTİYACI KARŞILANMALI”

Peki, tarım ürünlerinin biyoyakıt olarak kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benzine belli oranda katılarak kullanılan biyoetanol ve mazota katılan biyodizel üretimi için gerekli olan tarımsal hammaddelere bakıldığında, oldukça geniş tarımsal ürünleri kapsamına aldığı görülmektedir. Dünyada biyoetanol üretiminde en fazla mısır, şeker pancarı, şeker kamışı, patates, buğday, arpa kullanılırken; biyodizel üretiminde kanola, soya fasulyesi, palm yağı, ayçiçeği, aspir gibi yağ bitkileri kullanılmaktadır.

Dünyada gıda amaçlı tarımsal üretim öncelikli olmasına rağmen, artan enerji fiyatları birçok ülkeyi biyoyakıt üretimine de yönlendirmektedir. Dünyada ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere çoğu ülke biyoyakıt üretimlerini çeşitli şekillerde desteklemekte, üretimlerini her geçen yıl artırmaktadırlar.

Ülkemizde de Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından alınan karar ile akaryakıt olarak piyasaya arz edilen benzin türlerine, şeker pancarı, mısır ve benzeri yerli tarım ürünlerinden elde edilecek biyoetanol katkısının 1 Ocak 2013 tarihi itibarıyla en az yüzde 2, 1 Ocak 2014 tarihi itibarıyla da en az yüzde 3 olma zorunluluğu getirilmiştir.

Ülkemizde biyoyakıt üretim çalışmaları daha çok biyoetanol üzerine yoğunlaşmıştır. Pankobirlik tarafından yapılan çalışmalar sonucu biyoetanol üreten ilk fabrika Konya’da hizmete açılmıştır. Türkiye'nin en büyük biyoetanol tesisi olan ve 2007 yılında faaliyete geçen fabrika ülkemizde şeker pancarı tarımının sürdürülebilirliğinin sağlanması ve ülkeye yarattığı katma değer açısından son derece önemli bir yatırım olmuştur.

Ülkemizde şeker pancarı üretiminin biyoetanol üretiminde değerlendirilmesine yönelik çalışmalar devam ederken, biyoetanol üretiminin desteklenmesine yönelik EPDK’nın 19 Eylül 2011 tarihinde aldığı karar üreticilerimizi memnun etmiştir. Kota ile engellenen şeker pancarı üretiminin kullanım alanının biyoetanole yönlendirilmesiyle özellikle İç Anadolu Bölgesi çiftçileri kota sıkıntısını aşarak rahat nefes alacaktır. Şeker pancarının yoğun olarak üretildiği bölgelerde kurulacak biyoetanol üretim tesisleri ile şeker pancarı değerlendirilirken aynı zamanda bölgedeki istihdamın artırılmasına da katkı sağlanacaktır.

EPDK benzer bir kararı biyodizel üretimi için de almıştır. EPDK kararıyla akaryakıt olarak piyasaya arz edilen motorin türlerine yerli tarım ürünlerinden elde edilecek biyodizel katkısının 1 Ocak 2014 tarihi itibarıyla en az yüzde 1, 1 Ocak 2015 tarihi itibarıyla en az yüzde 2, 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla da en az yüzde 3 olma zorunluluğu getirilmiştir.

Ülkemizde biyodizel üretiminin artırılması amacıyla alınan bu karar, gıda amaçlı yağlı tohum ithalatını daha da artıracaktır. Halen ülkemizde toplam yağ kullanımının yüzde 70’ini ithal etmekteyiz. Bu nedenle Türkiye’nin 2014 yılına kadar yağlı tohum açığını kapatarak üretilecek hammaddenin biyodizel üretiminde kullanılmasından bahsetmenin çok gerçekçi olmadığı değerlendirilmektedir.

Ürettiğimiz yağlı tohumlarla gıda ihtiyacımızı karşılayamazken, bu ürünlerin biyodizel üretiminde kullanılması ülke ekonomisi ve üreticilerimize fayda sağlamayacaktır.

Aslında ülkemizde ithalata bağımlı olduğumuz yağlı tohumlar başta olmak üzere, çeltik, mısır gibi ürünlerin üretiminin artırılması için gerekli potansiyel mevcuttur. Özellikle GAP bölgesinde yağlı tohumların hemen tamamı üretilebilmektedir. Ancak GAP bölgesinde üretimin artırılmasına yönelik uzun yıllardır hedefler olmasına rağmen, halen bu ürünlerin ekilişi oldukça yetersizdir. Bu potansiyel değerlendirilerek üretimin artırılması sağlanabilir, yağlı tohum açığı kapatıldıktan sonra biyodizel üretimi için yeterli yağlı tohumlar üretimi gerçekleştirilebilir.

Bugün çiftçiler Türk tarımın modernleşmesi ve gelişmesi bakımında eğitim düzeyleri nasıl? Ve çiftlere mesleki bakımdan yeniliklerin ve gelişmelerin anlatıldığı eğitim programları mevcut mu?

Türkiye’de 2006 yılına kadar tarımsal yayım faaliyetleri ağırlıklı olarak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yürütülmekte idi.  Ancak,  8 Eylül 2006 tarihinde Resmî Gazete yayımlanan “Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik” ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yürütülen ve ülke genelinde hâkim olan kamu yayımının yanında özel girişimin de resmi olarak yer alması sağlandı.

Yönetmeliğin amacı; “Tarımsal işletme sahiplerinin bilgi, teknik ve yöntemler konusundaki ihtiyaçlarının zamanında ve yeterli düzeyde karşılanması ile ilgili usul ve esasları belirlemek” olarak belirtilmiş ve tarımsal danışmanlık hizmetlerinin kimler tarafından ne şekilde verilmesi gerektiği, hizmeti verecek olan tarım danışmanlarının görevleri ve nitelikleri ayrıntılı olarak tanımlanmıştır.

Yönetmelik çerçevesinde, sistemi oluşturan ana unsurlar; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı, üniversiteler, meslek kuruluşları, üretici örgütleri ve ziraat odaları, çiftçi dernekleri ve vakıflar, tarımsal danışmanlık şirketleri ve serbest tarım danışmanları olarak belirlenmiştir. Yönetmelikte tarımsal danışmanlık hizmetlerini verecek olan kişi ve kuruluşlar; bünyelerinde danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları, tarımsal danışmanlık dernekleri/vakıfları, tarımsal danışmanlık şirketleri ve serbest tarım danışmanları olarak sıralanmıştır. Böylece, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde de çoğunlukla olduğu gibi ziraat odalarının ve diğer üretici örgütlerinin yayım ve danışmanlık hizmetlerinin sunulmasında etkin rol alması planlanmıştır.

TZOB olarak bizde, Yönetmelik kapsamında Ziraat Odalarımızın Danışmanlık hizmeti vermelerini desteklemekteyiz. 2013 itibarıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan yetki belgesi alarak danışmanlık hizmeti veren 85 Ziraat Odası bulunmaktadır. Bu Ziraat Odalarında da toplam 296 Ziraat Mühendisi veya Ziraat Teknikeri danışmanlık hizmeti vermektedir. Yönetmelik çerçevesinde danışmanlık hizmeti veren Odalarımızın sayısının ve yine Odalarımızda çalışan tarım danışmanı sayılarının artması beklenmekte ve desteklenmektedir.  Özellikle yüksek öğrenim görmüş nitelikli iş gücünden sahada yararlanılması amacıyla, TZOB olarak Ziraat Odalarımızın teknik ve idari seviyesinin yükseltilmesini sağlamak amacıyla ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdamını artıracak şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Türk tarımı çok büyük olanakları içinde barındırmaktadır. Yakın gelecekte 85 milyonu bulacak nüfusu, 50 milyon turisti rahatlıkla doyurabilir. 150 milyar dolarlık hasılanın yanı sıra 50 milyar dolarlık ihracat yapabilir. Yetmedi, çevre ülkelerin gıda açığını kapatabilir. Yeter ki destek olunsun.

 

Söyleşi: Deniz Toprak

USİAD Bildiren Dergisi 61. Sayında yayınlanan söyleşi

Derginin 61. Sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.net

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam