Hocaların hocası Prof. Dr. Korkut Boratav 2011 Türk ekonomisini ve 2012’deki beklentileri USİAD Bildiren Dergisi’ne anlattı.
İşte o röportaj:
– Sayın Boratav, 2011 yılı bitiyor. Siz genel itibariyle Türk ekonomisinin son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2008-2009 krizinden ciddi boyutlarda etkilenen Türkiye ekonomisi, dış dünyayla bağlantılarındaki kırılgan konumunu aynen korumuş; 2010’da başlayan hızlı yabancı sermaye girişlerine yaslanarak yüksek bir canlanma-büyüme konjonktürüne geçmiştir. Ağustos 2011’de dış kaynak girişlerinde gözlenen durgunlaşma, döviz piyasalarında gerilimler yaratmış; cari açığın sürdürülemeyeceği algısı yaygınlaşmıştır. 2011’in son çeyreğinde büyüme hızı, maliye-para politikalarından bağımsız olarak düşecektir.
“CARİ AÇIK VE DIŞ BORÇ CİDDİ FİNANSAL GERİLİMLER YARATABİLİR”
-Hocam sizce 2012 yılında Türkiye’yi nasıl bir tablo bekliyor, gelecek yıl için öngörüleriniz neler? Yani 2012 para politikası ve 2012 bütçesi, reel kesim için soru işaretleri barındırıyor mu?
Batı ekonomilerinde ortaya çıkan ciddi sorunlar aşılamazsa, çevre ekonomilerine, bu arada Türkiye’ye dönük sermaye hareketlerinde hızlı daralmalar kaçınılmazdır. “Yükselen piyasa ekonomileri” içinde cari açık ve dış borç düzey ve oranları en yüksek ülkelerden biri Türkiye olduğu için, bu olumsuz ortamın ekonomik daralma doğrultusunda etkili olacağı; ciddi finansal gerilimler yaratacağı öngörülebilir. Buna karşılık, Avro Bölgesi’ndeki kriz, Avrupa Merkez Bankası’nın astronomik likidite genişlemesi ile aşılırsa, artan likiditenin çevre ekonomilerine taşması; bu arada Türkiye’ye de sıcak para girişlerinin canlanması gerçekleşebilir. Bu senaryo, ağır-aksak da olsa 2010 ortamının geri gelmesi anlamı taşır. Çeşitli riskleri bünyesinde barındıran bir canlanma konjonktürünün tekrarını yaşayabiliriz. Merkez Bankası ve hükümetin, bu çalkantılar karşısında büyük ölçüde çaresiz kaldığını düşünüyorum.
AVRO BÖLGESİNİN DURUMU…
-ABD ve Avrupa ülkeleri gibi ‘kıdemli kapitalist’ ülkeler en borçlu durumda. Yunanistan örneğinden de yola çıkacak olursak sizce Euro bölgesi dağılır mı? Emperyalizm teorisi bağlamında bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Yunanistan’da odaklanan, ancak İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya’yı da kapsayan kriz, emperyalizme damgasını vuran hiyerarşik, asimetrik yapının Avro Bölgesi içinde de işlediğini açık-seçik ortaya koymuştur. Bu bölgenin hegemonik gücü, merkezi Almanya’dır. Avro’ya geçişin kurallarını Almanya belirlemiş; sekiz yıllık bir canlanma dönemini kendi lehine denetlemiş; patlak veren krizi de (Fransa’nın da katkılarıyla) yönetmiştir. Temel öncelik, borçların kemer sıkılarak (halk sınıfları tarafından) ödenmesidir. Bu reçete kabul edilirse, IMF’nin ve AB kurtarma fonu’nun çevre devletlerine açtığı krediler kaynak aktarımını kolaylaştıracaktır. İtalya’nın kriz kervanına katılması, kurtarma operasyonlarının boyutunu çok yukarıya çekiyor ve geleneksel reçetelerde tıkanmaya yol açıyor. Uluslar arası finans kapitale hesap vermekle yükümlü teknokrat hükümetlerle tıkanmanın aşılması umuluyor. Bütünüyle dikkate alınırsa bu süreç, otuz yıl boyunca dünya ekonomisinin metropolü ile “yükselen ekonomiler” diye de adlandırılan çevresi arasında gözlenen ilişkilere yakından benziyor. Kriz ortamlarında Türkiye’ye uygulattırılan IMF reçeteleriyle şu anda Avro Bölgesi’nin zayıf halkalarına kabul ettirilen programlar arasındaki benzerlik çarpıcıdır.
Röportaj: Şenol Çarık
USİAD Bildiren Dergisi 46. Sayı