Uğur Civelek Yazdı: Geçmişin Hesapsızlığı Peşimizi Bırakmıyor!

Uncategorized

Alınan tüm önlemlere rağmen kontrol edilemeyen cari açığın yarattığı belirsizlik, sıkıntı yaratmaya devam ediyor. 2003-2010 yılları arasında büyüyen cari açığın yarattığı tehlikeyi görmezden geldiğimiz ve sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrar ederek mevcut sorunları ağırlaştırdığımız bir dönem oldu. Finanse edebildiğimiz sürece sorun yoktur diyerek kendimizi aldattık, bunun ileride ciddi sıkıntılar yaratacağını söyleyenleri dinlemedik.
2010 yılı son çeyreğinde gerek düzenleyici kurumlar gerekse siyasi irade, dış finansman kalitesi bozulması başlayınca gerçeği kavradı; böyle gitmeyeceğini anlayarak bir şeyler yapmaya çalıştı. Aradan geçen beş adet çeyrek yıllık döneme rağmen cari açık büyüyor ve geleceğe ilişkin endişeler yükselmeye devam ediyor. Dış finansmana ilişkin endişelerin artması ekonomideki tüm değişiklerde olumsuz beklentilerin güçlenmesine katkı yapıyor. Büyüme, enflasyon, işsizlik mali sektör, kamu dengesi ve borçları konularında iyimser olmak pek mümkün olamıyor. Dış finansman imkânlarının daralması cari açığı küçülmeye, ise daraltmaya mahkûm ediyor…
Sorunların küçük iken çözmeye çalışmamanın, sürdürülebilir olmayan eğilimlerde aşırıya kaçan oranda ısrar etmenin bedeli çok ağır olacak gibi görünüyor.
Eğer 2004 yılında, küresel koşullar olumsuzlaşmadan ve ABD’de faizler yükselmeye başlamadan ekonomideki yapısal dengesizliğe odaklanıp dışa bağlılığın artmasını engellemeye çalışsak, bu amaca uygun olarak politika tercihlerini değiştirebilse
idik her şey daha farklı olabilirdi. Ama olmadı, yaklaşan tehlike dikkate alınmadı; küresel eğilimlerin akıntısına teslim olundu; yapısal sorun ve dengesizliklerin olumsuzlaşan dış koşular nedeniyle ülkemizin geleceğini tehdit eder hale gelmesine bir şekilde izin verilmiş olundu. Dış finansman buldukça günü kurtardık, cari açığı büyüttük, böyle gitmeyeceğini unuttuk. Tehlike alenileşince telaşla bir şeyler yapmaya çalıştık, fakat geç kaldık.
2012 yılında dış koşullar geçici de olsa, düzelir gibi olsa, dış finansman kanalları rahatlasa belki söz konusu dönemi de daha mükemmel bir bedelle atlatacağız. Fakat aksi olur da sermaye hareketleri artan küresel belirsizlik nedeniyle belirgin bir şekilde daralırsa her bakımdan sıkıntı çekecek ve ciddi bedeller ödemeye başlayacağız. Özetle söylemek gerekir ise ekonomi ve siyaset cephesinde yaşanacak gelişmelerde dış koşullar önemli oranda belirleyici olacak. Bu nedenle öncelikle dış koşulların mercek altına alınması gerekiyor.

KÜRESEL KOŞULLAR

Gelişmiş ekonomilerin durgunluktan çıkma şansını önemli oranda tüketmiş olması, gelişmekte olanların ise ısınmış olması küresel ekonomiye ilişkin beklentileri olumsuzlaştırıyor. Muhtemelen küresel ticaret hacmi büyümeyecek, daralacak. Tüketici güveninin onarılamayacak şekilde sarsılması, riskten kaçınma eğilimlerinin güçlenmesi, ödemeler sistemine ilişkin kırılganlığın artması, kamu açıklarının büyümesi, rekabet koşullarının bozulmaya devam etmesi ve gelir dağılımının olumsuzlaşması gibi faktörler bu süreçte etkili olacak gibi görünüyor. Merkez Bankalarının olumsuz eğilimleri kontrol altına almak adına parasal genişlemeye yönelmeye devam etmesi ise giderek daha az fayda, daha çok yan tesir üretiyor. Belki varlık değerlerinin düşmesi ve bilançoların yıpranması kısmen önleniyor, ancak emtia fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle enflasyon baskısı artıyor. Bu açmaz ekonomik daralma ve istikrarsızlık yönündeki eğilimleri kronikleştiriyor.
Parasal genişlemeye rağmen ABD’nin durgunluktan çıkamıyor olması, AB cephesindeki sorunların ağırlaşmaya devam etmesi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın sergilediği sert sıçramalar olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor. Kontrol edilemeyen baskılar altında alınan kararlar gerçekçi olmayı ve kalıcı çözümleri engelliyor, güven bunalımını kalıcı olarak aşmak mümkün olamıyor. Bu süreçte toksik varlık ve sorunlu kredi hacmi geometrik olarak artmaya devam ediyor, sorun ve dengesizlikler daha bulaşıcı hale geliyor, riskten kaçınma eğilimi güçleniyor.
Koşullar gerek yatırımcılar gerek mali sektör açısından daha seçici olmayı zorunlu kılıyor. Normalin ötesinde bütçe açığı, borcu veya cari açığı olan ekonomilere bakış açısı olumsuzlaşıyor. Ticaret hacminin, uluslararası kredilerin ve sıcak para hareketlerinin daralması istikrasız fiyat hareketlerinin hem sebebi hem sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Söylem farklı olsa da herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor…
Sorunlar ağırlaştıkça beklentileri yönlendirerek günü kurtarmak veya itibar kaybını önlemek giderek zorlaşıyor. Küreselleşme denilen kuralsızlığın, aşırılıkları zorlayan özgürlükler ve rekabetin yarattığı sorunlar aşılamıyor. İhtiyaçlar artar iken imkânların daralıyor olması tersine çevrilemiyor ve büyümesi önlenemiyor…

2012 TÜRKİYE’SİNİN EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ
Resmi verilere bakılır ise 2011 yılında ekonomik büyümenin yüzde 7 düzeyinde olacağı ve cari açığın ise ulusal gelirin yüzde 10’una ulaşarak yeni bir rekor kıracağı tahmin ediliyor; enflasyonun ise hedeflenenin iki katına çıkarak yine yüzde 10 düzeyine yaklaşacağı görülüyor. Orta vadeli plan ise 2012 yılında büyümenin yüzde 4, cari açığın yüzde 8 ve enflasyonun yüzde 5 seviyelerinde olması için çaba harcanacağını söylüyor! Planın 2012 hedeflerinin gerçekçi olmadığını görebilmek için uzman olmak gerekmiyor. Küresel koşullar ve dış finansman imkânları belirleyici olacak ise hem iç talep hem de ürünlerimize yönelik dış talep daralacak.
Cari açığı bir önceki yılın oldukça altına çekmek zorunda kalma ihtimalimiz oldukça yüksek… Cari açık daraldıkça ekonomimizin de buna paralel olarak küçüleceğini hesaba katmamız gerekiyor. Bu zorunluluk işsizlik ve enflasyonda artışı beraberinde getirecek, bütçe gelirlerini azaltacak, mali sektörde zorunlu kredi hacmini tehlikeli şekilde arttıracak, menkul ve gayrı menkul şeklindeki varlık değerlerini gerileterek bilançoları yıpratacak gibi görünüyor. Bu süreçte Türk Lirasının bir miktar daha değer kaybetmesi ve faizlerin yükselmesi olasılığının da yüksek olduğunu dikkate almak gerekiyor.
Eğer küresel düzeyde yaşanacak parasal genişleme nedeniyle emtia fiyatları yükselir ve Türk Lirasında yaşanacak değer kaybı nispeten sınırlı kalır ise sonuç kısmen farklılaşabilir! Ekonomi daralmasa bile büyümez fakat cari açık yeni rekorlara aday olur; iç talep ve ürünlerimize yönelik daralma daha ciddi boyutlara ulaşabilir.
Nerden bakarsak bakalım, dış koşullardan bağımsız olarak zor bir dönem bizi bekliyor. Dış ticaret ortaklarımızın, dış finansman imkânlarımızın durumu sonuç üzerinde etkili olacak. Ancak asıl sıkıntı iyice ağırlaşmış yapısal sorunlarımızdan ve büyümüş dengesizliklerimizden kaynaklanacak. 2003-2010 yıllarındaki hesapsızlığın bedeli, giderek büyüyen bedeller halinde önümüze gelecek.

(Bu makale USİAD Bildiren Dergisinin 46. sayısında yayımlanmıştır.)
Derginin tamamını okumak için tıklayınız