Ulusal Bilim Ve Teknoloji Politikaları İçin Ön Koşullar

Mustafa KAYMAKÇI

1980’li yıllardan sonra uygulanmakta olan dışa bağımlı yeni-liberal politikalar nedeniyle Türkiye biliminin de önemli yapısal sorunları vardır. Bunlar; “Üniversite ile kamu kurumları arasında Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme)’de istenilen düzeyde eşgüdüm yoktur, Ar-Ge kaynağı ve personel sayısı yetersizdir. Üniversiteler ve kamu kurumlarına bağlı araştırma kurumlarında Ar-Ge planlaması yok ya da sınırlı düzeydedir.

Ar-Ge etkinliklerinin planlanmasında, ilgi grupları ve meslek odalarının katkısı neredeyse yoktur. Ar-Ge etkinlikleri sonucu, Türkiye için oluşturulan yeni materyal, üretim teknikleri ve yenilikler sınırlı kalmıştır. Ar-Ge etkinliklerinde bilimsel taşeronluk eğilimi ortaya çıkmıştır” başlıklarıyla sıralanabilir. (Kaymakçı, 2006; Kaymakçı, 2012)

Ortaya çıkan bu yapısal sorunların temelinde ise bilimsel çalışmaların merkezsiz ve denetimsiz olması yatmaktadır. Bir başka deyişle, Türkiye’de adından bahsedilse ve bu doğrultuda çabalar olsa bile, gerçek anlamda Ulusal Bilim ve Teknoloji (BT) Politikası yoktur.

Söz gelişi, Dokuzuncu Kalkınma Planı Stratejisi’nde (2007-2013), “Rekabet Gücünün Artırılması” başlığı altında “Ar-Ge ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi” alt başlığında “Bilgi teknolojileri sektöründe rekabet gücünün artırılması amacıyla, doğrudan yabancı yatırımlar için uygun ortam oluşturulacak ve bu yolla teknoloji transferi sağlanacaktır” denilmektedir. (DPT, 2006). Başka bir örnek verelim. T.C.Kalkınma Bakanlığı Bilgi Toplumu Daire Başkanlığı, “Bilgi Toplumu Stratejisinin Yenilenmesine İlişkin Hizmet Alımı İşi” ihalesi tamamlanmış ve ihaleyi kazanan yabancı kökenli bir danışmanlık firması ile bakanlık arasında 12 Kasım 2012 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Bu açık bir şekilde, Türkiye’nin işinin doğrudan yabancı yatırımlara ve bu yolla yapılacak teknoloji transferine bağlandığının bir göstergesidir. Diğer yandan Türkiye’de bilim, teknoloji sanayi söz konusu olduğunda her kurum kendi kafasına göre çalışma yapmaktadır (Göker, 2012). Örneğin yeni kurulan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın “Türkiye Sanayi Stratejisi 2011-2014” adlı bir belgesi yanında, TÜBİTAK’ın “Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016” belgesi de söz konusudur.

Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de, 1980’li yılların başından 2008’in ortalarında ortaya çıkan ekonomik krize değin, küreselleş(tir)me ideologlarınca “Yeni Liberal Politikalar”, bilimin sonucu olan teknoloji ve yeniliklerin (inovasyon) bir ürünü olarak değerlendirilmiştir. BT Politikaları da yeni-liberal yaklaşımlar doğrultusunda sürdürülmüştür. Bununla birlikte, 2008’in ikinci yarısından itibaren yaşanmaya başlayan ekonomik kriz, yeni-liberal politikalar yerine ulusal devletlerin yönlendiriciliğinde planlı karma-ekonomi politikaların devreye sokulması tartışmalarını gündeme taşımıştır. Bu bağlamda Türkiye’de, Ulusal Bağımsızlık için Ekonomi Politikaları’nın uygulanması bir zorunluluktur. Bunun bir bileşkesi de Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikalarıdır.


ULUSAL BİLİM ve TEKNOLOJİ POLİTİKALARI İÇİN ÖN KOŞULLAR

Ön koşullar arasında; küreselleş(tir)meyi doğru yorumlamak, özelleştirme politikalarına karşı çıkmak, devletçiliği/kamuyu (*) savunmak ve Türkiye Araştırma Alanı’nı sağlıklı olarak tanımlamak olduğu söylenebilir (Kaymakçı,2006).

Küreselleş(tir)me, zengin ya da metropol sermayenin kârlılıklarını sürdürmek için uyguladıkları yeni-liberal politikaların bütünüdür. Bu amaca yönelik olarak, dünya ekonomileri tek bir pazara dönüştürülmek istenmektedir. Bu da ulusal devletlerin denetim güçlerinin yok edilmesi, en azından sınırlandırılmasıyla olasıdır. Küreselleş(tir)me ideologları, küreselleş(tir)meye karşı çıkmayı, dünya ticaretinden pay alma etkinliklerine karşı çıkmak şeklinde yorumlamaktadırlar. Oysa yeni-liberal politikaları kabul etmeden, ulusal ve devletçi-planlamacı ekonomilerle de dünya pazarına çıkmak olasıdır. Bu iki konu, sürekli ve kasıtlı olarak birbiriyle karıştırılmaktadır.

Küreselleş(tir)meciler, bağımsız kalkınma fikrini marjinalleşme tehlikesi olarak da görülmektedir. Onlara göre: “Ekonomide bağımsız kalkınma girişimleri, Türkiye’yi TŞ’lerle eklemlenmiş fason üretim siparişlerinden bile mahrum bırakacak ve daha da fakirleşmeye neden olacaktır.”

Küreselleş(tir)meyle çevre ülkelerine dayatılan önemli konulardan birisi, belki de en önemlisi özelleştirme olmuştur. Bu doğrultuda, Türkiye’de de 1980’li yıllardan bu yana sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinde görev yapan KİT’ler özelleştirilmektedir. Özelleştirme ile devletin ekonomideki etkinliği gerilemiş ve denetim ağırlıklı olarak TŞ’lerin egemenliğine girmeye başlamıştır. Özelleştirme, aynı zamanda Türkiye’de BT üretiminde önemli gerilemeleri ortaya çıkaran bir etmen olmuştur. Örneğin TELETAŞ’ın özelleştirilmesiyle, ARLA adlı araştırma birimi kapatılmıştır. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı kamu çiftliklerinin özelleştirilmesi ile de tarım araştırıcılarının Ar-Ge yapacakları materyal neredeyse kalmamıştır. Bu nedenden dolayı, özelleştirmeye karşı çıkmadan Ulusal BT Politikaları’nı savunmak olası değildir. Özelleştirmeyle birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kamu kaynakları talan edilmiş, çevre ve etik değerler dışlanmış ve belirli alanlarda çevre kirliliği yaşanmaya başlanmıştır.

Türkiye, TŞ’lerin güdümünde yeni-liberal politikaları uygulamaya çalışıyor. Bu bağlamda “Ekonomiyi ne kadar liberalleştirirsek piyasa dinamikleriyle kendiliğinden kalkınırız. Liberalleşme olmazsa, yabancı sermaye de gelmez” gibi fikirler kamuoyuna pompalanmaktadır. Neredeyse herkes liberal olmuştur. Devletçi olanları bile fikirlerini örtük bir şekilde belirtir duruma gelmişlerdir. Ancak bugünün gelişmiş ülkelerinin liberal kapitalist sistem ile değil, güdümlü ve koruyucu bir ekonomik düzenle bu düzeye geldiği unutturulmuştur (Roobeek,1990). Bütün bu durumlar dikkate alındığında, Türkiye gibi çevre ülkelerinin dünya pazarlarına devletin öncülüğünde ya da kamu ağırlıklı firmalarla çıkabilme ve rekabet edebilme olanağının olduğu gözlemlenmektedir.
Türkiye Araştırma Alanı, ülkenin öncelikleri göz önüne alınarak tanımlanmalıdır. Tanımlama, bütün ilgi gruplarının ortak ve eşit katılımıyla gerçekleştirilmelidir.

TÜRKİYE’DE BİR BİLİM ve TEKNOLOJİ POLİTİKASI ÜRETMEK MÜMKÜN MÜ?

 

Türkiye’de bir bilim ve teknoloji politikası üretmek için, kuramsal ve uygulama düzeyinde “Türkiye ne yapabilir, nasıl yapabilir” sorusuna yanıt aranmalıdır. Bununla birlikte, öncelikle yanıtı aranması soru ya da konu “Türkiye’de bir BT Politikası üretmek mümkün mü?” olmalıdır. Sorunun moral, siyasi, sosyal ve ekonomik boyutları vardır.

Türkiye’de BT politikaları oluşturma sürecinde temelde iki yaklaşım ya da seçenek söz konusudur. Kimileri, bu sürecin AB’ne girmekle tamamlanacağını, kimileri ise daha ulusalcı bir programla sürdürülmesinden yana yaklaşım içindedirler.

Egemen olan görüş, “Türkiye’nin sadece kendisi için, bağımsız bir BT politikası yapmasının mümkün olmadığı” doğrultusundadır (Türkcan, 2008). Anılan görüş kapsamında, daha öncede belirtildiği üzere, son yıllarda “Avrupa Araştırma Alanı ile bütünleşecek Türkiye Araştırma Alanı’nın yaratılması” yaklaşımının yürürlüğe girdiği (TÜBİTAK, 2006), bu bağlamda AB Çerçeve Programları’na kaynak aktarıldığı ve araştırıcıların yönlendirildiği bilinmektedir (Kaymakçı, 2006). Ancak bu yaklaşım, salt AB ile bütünleşme talebinin değil, neredeyse son 60 yıldır egemen olan dışa bağımlılığın kaçınılmaz olduğu düşüncesinin bir ürünü olarak değerlendirilmelidir.

Gelinen noktada, egemen ve uygulanmakta olan görüşün Araştırma Alanı’na getirdiklerini kısaca sorgulamakta yarar vardır. Girdilerde; dışa bağımlılık ne ölçüde kırılmıştır? Yenilikleri üretmede üniversitelerimiz ve araştırma kurumlarımız ne kadar başarılı olmuşlardır? Akademik birimlerimiz, hedef kitlelerle buluşmuşlar mıdır? Yapılan araştırmalar raflarda mı kalmıştır ya da son yıllarda üretilen araştırmalar AB/ABD firmaların işine mi yaramıştır? Bu soruların hangisine olumlu yanıt verebiliriz? BT üretiminde dışa bağımlılığı savunanlar, bu soruların yanıtlarını aramak zorundadırlar.

Ulusal BT Politikası üretmek mümkün mü sorusu, önce moral açısından irdelenmelidir. İşe,  moral açısından mümkün olabilir yanıtını vermekle başlanabilir. Türkiye’de, ulusal programları hazırlayacak ve uygulayacak kadrolar vardır. Ancak kadroların moral değerleri yanında, siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin konunun önemini kavramaları, özellikle siyasi partilerin programlarında BT politikalarına ağırlıklı olarak yer verilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte yapılması gereken önemli işlerden birisi de, BT politikalarının kamuoyunda içselleştirilmesidir. Kamunun, üniversitelerin sadece meslek adamı üretmekle görevli oldukları algılaması değiştirilmelidir. Kamuya, başta üniversiteler olmak üzere araştırma kurumlarının ürettikleri maddi ve manevi çıktıların, kendi yaşamlarını daha iyiye götürecek şeyler oldukları bilinci verilmelidir. Oluşturulacak bilince bağlı olarak kamu, BT üretimi konusunda bir talep oluşturabilir (Kaymakçı ve ark., 2010)

Özetle şu söylenebilir; Türkiye, BT üretimi konusunda iki seçenekle karşı karşıyadır. Birinci seçenekte -uygulanmakta olan budur- merkez ülkelerin izin ve uygun gördüğü ölçüde BT üretecektir. Bu üretimin de daha çok taşeronluk şeklinde olduğu ve olacağı gözlemlenmektedir. Ancak bu durum, şimdikinden daha yüksek düzeyde mal ve hizmetler üretiminde gerilemeyi ve gelir dağılımında eşitsizliği gündeme getirecektir. Birleşmiş Milletler’in hazırladığı bir rapor, şimdiki durumda bile Türkiye’nin eşitsizlik indeksinde üçüncü kümede, yoksulluk indeksinde en yüksek puana sahip ülkeler arasında ve kadının toplum içinde yerinin yüz kızartıcı bir düzeyde olduğunu gösteriyor (Anon., 2010).

İkinci seçenek ise, bağımsızlık temelinde ve merkez ülkelerin denetiminden uzaklaşarak kendi gücüne dayalı, daha eşitlikçi bir kalkınma modelini -salt büyümeci değil- ve bu modelle bağlantılı BT’yi gerçekleştirmektir. Model, aynı zamanda insan-doğa eksenli çevreyi koruyan, insanın gereksinim duyduğu sağlıklı gıdayı doğal kaynaklarından sağlayan, kendisiyle barışık bir kalkınma modelidir. Çözümün kendimizden geçtiğine inandığımız ve örgütlendiğimiz ölçüsünde bu olasıdır. Önümüzdeki en canlı örnek ise Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde düvel-i muazzamaya, Türkçesi emperyalizme karşı savaşarak kurduğumuz Cumhuriyet’tir.

KAYNAKÇA

Anon., www.undp.org.tr, (Erişim tarihi:10 Aralık 2010).

Göker, A., 2012. 300 Bin Araştırıcımız Olacakmış! Cumhuriyet Bilim Teknoloji. Sayı:

Kaymakçı, M. 2006. Küreselleş(tir)me Sürecinde Türkiye’de Bilim ve Teknoloji. Ulusal Bağımsızlık İçin Türkiye İktisat Kurultayı Bildiri Kitabı, Malatya.

Kaymakçı, M., Özkaya, T., Ortaş, İ., Taşkın, T., Önenç ,A., Atalık, A., 2010. Türkiye Tarımsal Araştırma Alanı İçin Stratejik Yaklaşımlar.Türkiye Ziraat Mühendisliği 7.Teknik Kongresi Bildirisi, Ankara.

Kaymakçı,M.,2012 Küreselleş(tir)me Karşıt Bilim-Politik Yazılar.İlkim Ozan Yayınları,Antalya

Roobeek, A. J .M., 1990. Beyond the Technology Race,Elsevier Science Publishers, Amsterdam, Newyork,Oxford,Tokyo.

TÜBİTAK,  2006. Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi Ankara.

Türkcan, E., 2008. Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Teknoloji ve Politika. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 


(*) Burada kastedilen devletçilik, tepeden inme, katı merkeziyetçilik değildir. Çalışanların denetiminde, planlı karma ekonomiye dayalı, demokratik katılımcı bir kamusal yaklaşımdır. Bir başka deyişle, yerel-merkez dengesi kurulmuş bir devletçiliktir. Bu bağlamda, şirketlerin hegemonyası yerine üretici ve tüketici kooperatifleri ile patronsuz fabrikalar gibi büyük yığınların egemenliğinde bir yapılanmayı savunmak ve öne çıkarmak da gereklidir.  Kısaca, kamu yatırımcılığı ile daha eşitlikçi bir kalkınmayı içeren büyümeyi hızlandırma olanağı vardır. Bu iki temel dayanağa dayandırılabilir; Biri, insanların çalışma hakkı ve emeğinin değerini kollayan bir sosyal program, ikincisi de, Türkiye’nin gereksinmelerine uygun bir BT programıdır.

 

Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı

USİAD Bildiren Dergisi 58. Sayı

Derginin 58. Sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.net