Üretim yoksa çöküş kaçınılmazdır

USİAD ile İlgili Haberler

Genel Başkanımız Fevzi Durgun’un Aydınlık gazetesine verdiği röportajın tam metnini ilginize sunuyoruz.

Türkiye’nin üretmeden tüketen bunu da borçla yapan bir ülke olduğuna işaret eden USİAD Başkanı Fevzi Durgun, ‘Üretimin olmadığı yerde çöküş kaçınılmazdır’ dedi

‘Türkiye’deki büyük sermaye çevrelerinin çoğu sanayiden çekilmiştir. Kimi otomotiv satıcısı olmuştur, kimi perakendeci olmuştur, kimisi de özelleştirmelerle işletmeci olmuştur’

Ekonomide sırf rakamlardan söz etmenin, görme engelli insanların elleriyle fili tarif etmesi gibi bir durum olduğunu savunan Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) Başkanı Fevzi Durgun, kimin neresinden tutarsa fili öyle tarif ettiğini söyledi. Türkiye’nin 2013’e artan sorunlarla girdiğini kaydeden Durgun, özel sektörde yaşanan sıkıntılardan, Türkiye’nin enerji politikalarına ve Kuzey Irak’a kadar birçok konuda sorularımızı yanıtladı.

Aydınlık: Bir işadamı olarak sizin gözlemlerinizle 2012 nasıl bir yıl oldu ve 2013’te neler bekliyorsunuz?

Fevzi Durgun: Genel olarak baktığımızda zor bir yıl oldu. Bununla birlikte 2013’te zor bir yıl olacak hatta daha zor bir yıl olacak. Rakamlara baktığımızda büyüme bir kaç kez revize edildi. Altın payını çıkardığımızda büyümedeki gerilemenin ‘yumuşak iniş’ mi yoksa ‘sert düşüş’ mü olduğunu çok iyi anlaşılıyor. Dış ticaret açığı ve cari açık sorunu devam ediyor. Ancak bu sorunları çözerken hep aspirin tedavisi uygulandı. Bunun yerine Türkiye’nin yapısal sorunlarına odaklanmak lazım. Ekonomi üretmek üzerine kurulu olmalıdır. Üretim yoksa çöküş kaçınılmazdır. Bugün Türkiye üretmeyen, üretmeden tüketen bunu da borçla yapan bir ülke konumundadır. Bu sorun nasıl düzelir? Üreterek çözülebilir. Borçlanabilirsiniz ama ama bu alınan borç tüketime değil üretim yatırımına gitmeli.

Borçla büyüyen bir ekonomi

Türkiye’de en önemli sorun, artan borçluluk oranlarındır. Toplamda 550 milyar doları aşan borcumuz var. Bu paralar ne için alındır nereye gitti buna bakılmalı. Bu paralarla istihdam yaratılmamış, sanayi üretimi artmamış, tarım ve hayvancılık geriye gitmiş ve en son artık saman ithal etmeye başlamışız. Borçla büyümek ekonomide bir yöntemdir. Ama bu borcun nasıl kullanıldığı, ülkenin geleceğini ilgilendirir. Türkiye’de kredi kartı ve tüketici kredileri toplamı bugün 260 milyar lirayı geçti. Bu borç yatırım için harcanmadı. İç tüketimi canlı tutmak için harcandı. Bununla sürdürülemez bir büyüme yaratıldı. Şimdi buradan 2013’e gelirsek bu iç tüketime dayalı büyümenin de bir sınırı var. Bu borçluluk oranlarının üstüne Türkiye’de iç huzuru bozucu düzeyde gelir dağılımı adaletsizliği var. Bölgeler arası gelişmişlik açısından da Türkiye’de çok büyük farklılıklar vardır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin terör nedeniyle geri kaldığı söylenmiştir. Fakat, bizim yaptığımız araştırmalarda İç Anadolu ve Karadeniz’in birçok ilindeki geri kalmışlık bu bölgelerden çok daha fazla olduğunu ortaya koyduk.

Sorunların 2013’te çözülmesi mümkün değil

Bütün bunların çözümü tabi 2013’te mümkün görünmüyor. Çünkü 2012’nin yükleri ve daha da ilave yüklerle 2013’e giriliyor. Dünyada devam eden ekonomik sıkıntılarn ülkemize yansımaları var. Bölgemizde yaşanan siyasi belirsizlikler var. Irak’ta yaşnan gergin ortam hala orada güvenli bir alan oluşturulamadı. Bunun ardından 2 senedir yaşanan Suriye sorunu var. Ve Suriye ile yaşanan kriz sonucu orada 2.5 milyar doları aşan ticari kaybımız var. Bunun yanında Suriye üzerinden diğer ülkelere yaptığımız ticarette de büyük kayıplar söz konusu.

Türkiye’nin ulusal enerji politikası yok

Aydınlık: Türkiye’nin enerji yatırımları açısından baktığınızda, Irak’ta izlenen politikayı nasıl değerleniriyorsunuz?

F. Durgun: Ortadoğu’da enerji politikaları üzerinden birşeyler söyleyecekseniz, büyük oyuncuların hesaplarını göz ardı ederek bir yorum getirmeniz mümkün değil. Her ülkenin belli politikaları vardır bunların doğru veya yanlışlığını zaman gösterecektir. Ancak, biz uzun zamandan beri Türkiye’nin gerek ekonomik gerekse dış siyasette bir milli politikasının olmadığını söylüyoruz. Bu enerjide de geçerli. Ulusal bir enerji ve su politikamız yok. Ulusal bir enerji politikanız olmayınca dışa bağımlı hale geliyorsunuz. Nitekim enerjide dışa bağımlılıkta yüzde 60’ı geçtik. Gündelik kararla yapılan anlaşmalar orta ve uzun vadede ülkenin çıkarlarına ters düşüyor.

Büyük sermaye üretimden çekilerek işletmeci oldu

Aydınlık: Türkiye’ye giren yabancı şirketler içerideki birçok yerli firmayı satın aldı. Hatta ilaç ve tütün sektöründe yabancıların hakimiyeti söz konusu. Sizce Türk özel sektörü nereye gidiyor?

F.Durgun: Burada Avrupa Birliği (AB) politikalarına bakmak lazım. Türkiye ile AB politikaları birbiriyle örtüşmemektedir. Gümrük Birliği Anlaşması dış ticaret açığını Türkiye aleyhine artırmıştır. Bu açık Türkiye’deki sanayinin gerilemesine ve yok olmasına neden olmuştur. Bu yok oluş sürecinde Türkiye’deki orta ve büyük sanayi kuruluşları yabancıların eline geçmiştir. Türkiye’deki büyük sermaye çevrelerinin çoğu sanayiden çekilmiştir. Kimi otomotiv satıcısı olmuştur, kimi perakendeci olmuştur, kimisi de özelleştirmelerle işletmeci olmuştur. Bunlar sanayide küçülmeyi ve gerilemeyi getirmiştir. Sıra orta ölçekli firmalara gelmiştir. Burada da önemli ölçüde el değiştirme yaşanmaktadır. Geçen sene için sanıyorum 30 milyar dolarlık bir birleşmeden söz ediliyor. Bunun 2013’te daha da artacağı söyleniyor. Tabi yabancı sermayeye kapılarımızı kapatmayacağız ancak, gelen yabacı sermaye ya hazır olanı satın alıyor ya da sıcak para halinde borsa ve tahvillere geliyor. Burada gelen sıcak parayı saunmak için ‘kaynağımız yeterli değil’ deniyor. Halbuki Türkiye’nin sorunu kaynak yetersizliği değil, var olan kaynakların doğru kullanılamamasıdır. Türkiye için ulusal çıkarlarımız ve yerli malı derken. Herşeyi biz üretelim herşey bizim malımız olsun demiyoruz. Ama stratejik sektörlerimiz ve ulusal sanayi stratejimizin olması lazım. Böyle bir sanayi politikası olmayınca, planlama yapmıyorsunuz. Bugün, ‘bize plan değil pilav lazım diyen’ anlayış devam ediyor.

Kuzey Irak çekim merkezi haline getiriliyor

Türkiye’nin bir GAP projesi var. Bu milli bir proje ama bir türlü tamamlanamıyor. Bu entegre bir proje ve bittiği zaman bölgede 3.8 milyon kişiye iş sağlayacak. Çevresiyle beraber değerlendirdiğimizde 19 milyon insana o bölgede yerleşim verilecek. Bu Türkiye’de tersine göçün yaşanması demektir. Ama bu durduruldu. Çünkü Türkiye’nin güneydoğusunda, Kuzey Irak sınırında oluşturulmaya çalışılan bir kürt devleti var. Güneydoğumuz ise bunun uzantısı olarak planlanmaktadır. Dolayısıyla Kuzey Irak bir çekim merkezi haline getirilmek istenmektedir. Kuzey Irak’a büyük yatırımlar yapılıyor. Bu Türkiye’nin bölünmesine yol açacak sonuçları doğuracaktır. Peki, Türkiye buna karşı bir yıldız proje hayata geçirmelidir. Bu proje ise GAP’tır. Bunun için gerekli para ise 40 milyar dolardır. Bu Türkiye’nin bütünlüğü açısından önemlidir. ‘Kaynak yetersizliği var. 40 milyar doları Türkiye nereden bulacaktır?’ derseniz. Türkiye’nin iç ve dış borçların faizine ödediği para 55 milyar dolardır. Bu 55 milyar doları birden de yatırmayacağız. Planlı bir şekilde 2023’e kadar yatırırsak GAP’ı zaten tamamlamış olacağız.

Şiketler ayakta kalma mücadelesi veriyor

Aydınlık: Kredi kuruluşlarının Türkiye’nin notunu artırmasıyla 2013 yılında döviz bolluğu yaşanacağı söyleniyor. Dışarıda rekabet gücü zayıf olan özel sektör, içeride de ucuzlayan ithal mallar nedeniyle satış yapamayınca ne yapacak?

F.Durgun: Türkiye’nin sıcak para giriş çıkışını kurallara bağlaması lazım. Bugüne kadar şirket alımları için, özelleştirmeler için, hizmet sektörü için gelen yabancı sermaye var. Bir kısmı ise sıcak para halinde geliyor. Bugüne kadar şirketler açısından bakıldığında zaten ölen ölür kalan sağlar bizimdir mantığıyla hareket edildi. Uluslararası ün kanazanmış Türk şirketlerinin zaten para kazanmak konusunda sıkıntısı yok. Onlar, uluslararası sermaye ile işbirliği halindeler. Problem küçük ve orta ölçekli daha milli olan şirketlerdedir. Bunların nakit akışlarında ciddi problemler var. Artık bu şirketler para kazanmak için değil hayatta kalmak için mücadele vermektedir. Bu şartlar altında, şirketlerin ayakta kalma çabaları 2013’te daha da artacaktır.

İşçi çıkarmak ilk yapılacak iş olmamalıdır

Aydınlık: İşçi çıkarmaları açısından bakarsak bir işvereni işçi çıkarmaya iten nedenler nedir? Maliyet azaltmada en kolay yöntem olarak bu mu görülmektedir?

F.Durgun: Kısa ve orta vadede kendi şirketinin gücünü yeterli görmeyen veya maliyetlerin artıp gelirlerin azalmakta olduğunu gören işverenin, yapacağı ilk akıllı iş giderleri kısmaktır. Türkiye’de özellikle yapılan, uzun yıllar çalışan işçileri işten çıkararak ucuz işçi alıp maliyetleri kısmaktır. Bunu kâr olarak görmekteler. Ancak günümüzün verimlilik kıstaslarına bakarak üretimdeki verimlilik ve kaliteyi ön planda tutarsanız, o zaman tecrübeli işçilerle çalışmanın getirdiği yükün üretilen malın getirisinden düşük kaldığı görülecektir. Türkiye’de bu anlayış eksikliği vardır. Dolayısıyla işçi çıkarmak en kolay yöntem olarak görülmektedir. Ama zoru ve doğru olanı, üretimde verimlilik ve kaliteye odaklanmaktır. Zorda kalınırsa bu da yapılabilir ama ilk yapılacak olan yöntem bu olmamalıdır. Enerji ve hammadde kullanımında o kadar kayıp ve kaçaklar var ki bunları azaltmanın çok miktarda katkısı olacaktır.

Devlet Planlama Teşkilatı etkin hale getirilmelidir

Tabi bütün bunlara USİAD olarak çözüm önerilerimiz de var. Türkiye, IMF programlarını değil kendi milli kalkınma programlarını uygulamalıdır. Mutlaka yerli malı kullanımı ve tutum bilinci oluşturulmalıdır. AB ile yapılan Gümrük Birliği anlaşması derhal askıya alınmalıdır. Türkiye uluslararası ticari ilişkilerini çok yönlü geliştirmeli ve Avrasya ülkeleriyle ilişkilerini daha da geliştirmelidir. Devlet Planlama Teşkilatı etkinleştirilmelidir. Bu beş adım uygulanırsa diğer adımlar zaten kendiliğinden gelecektir.

27.01.2013 Aydınlık Ekonomi- Recep Erçin