“Reel Yatırımlara Önem Verilmelidir”

USİAD Bildiren

Yrd. Doç. Dr. Ali Konak: “Reel Yatırımlara Önem Verilmelidir”

“Enflasyonun düşürülmesinde ise üretime yönelik politikalara ve reel yatırımlara ağırlık verilmesi önem arz etmektedir. Bu sayede hem işsizlik azaltılabilmiş olacak hem de üretimdeki artışlar nedeniyle mal ve hizmetlerin fiyatlarında azalışlar ortaya çıkacağından dolayı, reel gelirde artışlar söz konusu olabilecek ve gelir dağılımında dolaylı bir iyileşme yaşanabilecektir.

Bu nedenle hem gelir dağılımı hem de işsizliğin azalması açısından reel yatırımlar oldukça önemlidir. Ülkemizde son yıllarda önemli yatırım hamlelerinin yapıldığı gözlenmekle birlikte henüz istenen seviyede olduğunu söylemek güçtür. Ülkemizde az önce de belirtildiği üzere 2012 yılının Ekim ayı itibariyle 2,5 milyondan fazla kişi işsizdir.”

 

Ülkemizde hemen her dönem çokça tartışılan gelir dağılımı ve işsizlik konularını Yrd. Doç. Dr. Ali Konak ile konuştuk. Gelir dağılımı ve işsizliğin azalması açısından reel yatırımların oldukça önemli olduğunu belirten Konak, son yıllarda önemli yatırım hamlelerinin gözlenmesiyle birlikte henüz istenen seviyede olduğunu söylemenin de güç olduğunu belirtti. Sayın Ali Konak’la yaptığımız söyleşiyi ilginize sunuyoruz.

Türkiye’de gelir dağılımı ve işsizliği ele aldığımızda ortaya nasıl bir tablo çıkmaktadır?

Öncelikle gelir dağılımının ne ifade ettiğini sağlıklı bir şekilde anlayabilmek için ulusal gelir kavramını doğru bir şekilde anlamak önemlidir. Ulusal gelir kavramını, belirli bir dönemde (1 yıl), ulusal sınırlar içerisinde gerçekleştirilen nihai üretimin satışı sonucu elde edilen gelirlerin toplamı şeklinde tanımlamak mümkündür. Bazı ekonomiler için üretimi gerçekleştirmek önemli bir sorun iken, bazı ekonomiler içinse üretim sonucu elde edilen gelirin nasıl dağıtılacağı önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu niteliği itibariyle gelir dağılımını ise kısaca tanımlamak gerekirse, belirli bir dönemde üretim faaliyetleri sonucu elde edilen gelirin üretime katılan üretim faktörler arasında paylaştırılması şeklinde ifade etmek mümkündür. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde elde edilen ulusal gelirin adaletli dağılımının önemli bir sorun teşkil ettiği gözlenmektedir.
Ülkemizde gelir dağılımını etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını, ülkemizin iktisadi gelişimi sürecinde farklı sektörlerin gelişim hızlarının doğal olarak farklı olması ve buna bağlı olarak farklı sektörlerin, gelir dağılımından farklı oranlarda pay almaları, bireylere tanınan eğitim olanaklarındaki farklılıklar, nüfus artış hızı ve çalışanların kendi aralarında rekabet etmek zorunda bırakılmaları ile üretim faktörlerinin ve doğal kaynakların dağılımındaki eşitsizlikler teşkil etmektedir. Ayrıca enflasyon, iktisadi krizler ve paranın reel değerindeki azalışlar da gelir dağılımını etkileyen diğer ekonomik faktörleri teşkil etmektedir. Bunun yanında izlenen vergi politikaları da gelir dağılımında adaletsizliğe neden olan faktörlerden bir diğerini teşkil etmektedir. Üzerinde durulan bu unsurlar, gelir dağılımının adaletsiz dağılımına neden olmasının yanında işsizliğinde en temel gerekçelerinden birini teşkil etmektedir. Özellikle üretim faktörleri ve doğal kaynak mülkiyetindeki eşitsizlikler gelir dağılımının önemli bir sorun haline gelmesine ve buna bağlı olarak da işsizliğin artış göstermesine neden olmaktadır. Üretim faktörlerinin sahipleri bu faktörleri üretim sürecinde kullanarak bu faktörlere sahip olmayanlardan daha çok gelir elde etmekte ve toplumda sınıflar ortaya çıkmaktadır. Üretim faktörü sahipleri, bir sonraki süreçte sermaye sahibi haline gelmekte ve sermaye sahibi olmayan kesimin emeğinden faydalanarak sermaye miktarını daha da artırmakta ve toplumdaki kesimler arasında gelir farklılıkları daha da çok belirginleşmektedir. Sermaye az sayıdaki kişi elinde toplanırken çok sayıdaki kişi ise ya çok az bir gelire razı olmak ya da işsiz kalmak arasında tercih yapmak zorunda kalmaktadır. Bu sonuç ise işsizliğin artış göstermesine ya da gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmaktadır. Bunun yanında kamu gelirlerinin en önemli kalemini teşkil eden vergi gelirlerinin etkin olmayan bir dağılımla ve yöntemle hesaplanması ya da verginin tam toplanamaması da gelir dağılımındaki adaletsizliğin artmasına neden olmaktadır.

“GELİR DAĞILIMINDAKİ EŞİTSİZLİK AZALIŞ EĞİLİMİNDE”

Ülkemizde gelir dağılımının seyri hakkında fikir sahibi olabilmek için Gini katsayısının gelişimini ve Gini katsayısının sıfıra yaklaşmasının gelir dağılımının ortadan kalkması açısından olumlu bir anlam ifade ettiğini bilmek gereklidir. Ancak öncelikle Gini katsayıların 1 yıl gecikmeyle yayınlandığını, bu nedenle 2012 yılına ait Gini kaysayısına ilişkin verilerin henüz yayınlanmadığını ve elimizde 2011 yılı ve öncesi Gini kaysayılarının bulunduğunu belirtmek isterim. Ülkemizde gelir dağılımına ilişkin istatistiki çalışmalar TÜİK tarafından yapılmaktadır. TÜİK tarafından yayınlanan verile doğrultusunda 2002 yılında 0.44 düzeyde gerçekleşen Gini katsayısının 2005 yılına kadar düzelme eğilimine girdiği ve 2002 yılında 0.44 olarak gerçekleşen Gini katsayısının,  2003 yılında 0,42, 2004 yılında 0,40 ve 2005 yılında da 0.38 oranına gerilediği görülmektedir. Ancak 2005 yılında ortaya çıkan bu güzel tablonun 2006 yılında bozulduğu Gini katsayısının 2006 yılında yeniden 0.43 seviyesine çıktığı, 2007 ve 2008 yıllarında ise 0.41 oranında gerçekleştiği görülmektedir.  Son olarak Gini katsayısı 2009 yılında 0,415 oranında gerçekleştikten sonra, 2010 yılında 0,402’ye gerilemiş, 2011 yılında ise, 0,404 olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır.

2010 ve 2011 yıllarına ilişkin olarak gelirin yüzde 20’lik gruplar halindeki dağılımını ise aşağıdaki tablo yardımı ile incelemek mümkündür.

İşsizlik oranındaki gelişmelere bir göz atacak olursak Türkiye İstatistik Kurumundan elde edilen veriler doğrultusunda, 2009 yılında % 14 seviyelerinde gerçekleşen işsizlik oranının, 2010 yılında, bir önceki yıla göre % 2,1 oranında azalışla % 11,9 seviyesinde gerçekleşmiş ve işsiz sayısı 3 milyon 46 kişi olmuştur. İşsizlik oranın 2011 yılında yine bir önceki yıla göre % 2,1 oranında azalarak % 9,8 oranında gerçekleştiği ve bu gerileme neticesinde işsiz sayısının 2 milyon 615 bin kişi olduğu tespit edilmiştir. Son olarak TÜİK verilerinde, Ekim 2012 itibariyle işsizlik oranının % 9,1 olarak gerçekleştiği ve işsiz sayısının da 2 milyon 541 bin kişi olduğu tespit edilmiştir.

Bu bilgiler ve veriler doğrultusunda genel bir değerlendirme yapmak istersek, ülkemizde son yıllarda işsiz sayısında hem oransal olarak hem de sayısal azalışların yaşandığını, bu azalışlara bağlı olarak, yine son yıllarda Gini katsayısında zaman zaman azalışların yaşandığını zaman zaman da durgun bir seyrin ortaya çıktığını ve bütün bu gelişmeler doğrultusunda gelir dağılımındaki eşitsizliğin azalış eğiliminde olduğunu söylemek mümkündür.

“ÜRETİME VE REEL YATIRIMLARA AĞIRLIK VERİLMELİ”

Türkiye’de gelir dağılımı ve işsizlik arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda, gelir dağılımın adil bir şekilde gerçekleşmesi mümkün olabilir mi?

İster gelişmiş, isterse de gelişmekte olsun hiçbir ülkede mutlak anlamda gelir dağılımında eşitliğin bulunduğu söylenemez. Böyle bir şeyin söylenebilmesi için herkesin ulusal gelirden eşit miktarda pay alması gerekir ki bu mümkün değildir. Ancak toplumun farklı kesimlerin elde edeceği gelirler arasında büyük farklılıkların azaltılması mümkündür ve bu düzenleme aynı zamanda da çok önemlidir. Biraz önce ifade ettiğim ve gelir dağılımında adaletsizliğe neden olan hususlarda yapılacak çalışma ve düzenlemeler sayesinde gelir dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması mümkün görünmektedir. Toplumun farklı kesimleri arasındaki gelir dağılımında adaletsizliğin azaltılması noktasında öncelikle reel ücretlerdeki gerilemenin durdurulması, bunun içinde özellikle enflasyon mücadele politikalarına ağırlık verilmelidir. Enflasyonun düşürülmesinde ise üretime yönelik politikalara ve reel yatırımlara ağırlık verilmesi önem arz etmektedir. Bu sayede hem işsizlik azaltılabilmiş olacak hem de üretimdeki artışlar nedeniyle mal ve hizmetlerin fiyatlarında azalışlar ortaya çıkacağından dolayı, reel gelirde artışlar söz konusu olabilecek ve gelir dağılımında dolaylı bir iyileşme yaşanabilecektir. Bu nedenle hem gelir dağılımı hem de işsizliğin azalması açısından reel yatırımlar oldukça önemlidir. Ülkemizde son yıllarda önemli yatırım hamlelerinin yapıldığı gözlenmekle birlikte henüz istenen seviyede olduğunu söylemek güçtür. Ülkemizde az önce de belirtildiği üzere 2012 yılının Ekim ayı itibariyle 2,5 milyondan fazla kişi işsizdir. Önceki yıllarla karşılaştırıldığında gözle görülür bir iyileşme olmakla birlikte halen ülkemizdeki işsiz sayısının hiç de azımsanmayacak bir seviyede olduğunu söylemek mümkündür.

Gelir dağılımda adaletin sağlanmasına yardımcı olacak bir diğer önemli faktör de vergi düzenlemelerinde adaletin sağlanmasıdır. Belli kesimlerden yüksek oranda vergi alınmasına karşın vergi mükellefi olup da vergi vermeyenlerden söz konusu verginin alınamaması gelir dağılımında adaletsizliğe neden olmaktadır. Bu konuda görev hükümete düşmektedir ve hükümet uygulayacağı maliye politikaları sayesinde gelir dağılımındaki adaletsizliği giderecek düzenlemeler yapmalıdır. Bu süreçte ise,  gelir dağımdaki eşitsizliğinin derecesini azaltmayı hedefleyen hükümetler, yüksek gelir elde edenlerden daha yüksek vergi alınabilmesine, düşük gelir elde edenlerden de düşük vergi alınabilmesine olanak sağlayan bir politika geliştirebilir ve uygulayabilirler. Bunun dışında kullanımı zorunlu olan ve toplumun önemli kesimi tarafından kullanılan malların düşük, lüks tüketim mallarının ise yüksek oranlarda vergilendirilmesi de uygulanabilecek bir diğer düzenlemeyi teşkil edebilir. Ayrıca toplumun farklı kesimleri arasında gelir dağılımında eşitsizliğe neden olan ve arazi- bina üzerinden alınan dolaysız vergilerin artırılması, buna karşın, düşük gelirli kesimleri etkileyen dolaylı vergilerin azaltılması, bunun yanında ücretli kesimden alınan vergilerin düşürülmesi ulaşılmak istenen amaca katkıda bulunabilecektir.

Bunun dışında gelir dağılımında adaletsizliğe neden olan unsurlardan bir diğerinin de sektörlerin üretimden elde ettikleri kazancın farklık arz etmesi olduğuna daha önce değinmiştik. Burada ise ülke ekonomilerinin üzerinde yükseldiği üç temel sektör olan tarım sektörü, sanayi sektörü ve hizmetler sektörü arasındaki elde edilen gelirin dağılımı açısından dengenin sağlanması, gelir dağılımında adaletin sağlanması açısından önem arz etmektedir. Ülkemizde hizmetler sektörü ve sanayi sektörü gelirden en büyük payı alırken sanayi tarım sektörü ve sektör çalışanları ulusal gelirden diğer sektörler kadar pay alamamakta ve diğer sektör çalışanları karşısında gelir dağılımı sürecinden olumsuz etkilenmektedir. Bu gelişme ise beraberinde tarım sektöründe çalışan iş gücünün, diğer sektörlere kaymasına ancak tarım sektörü çalışanlarının hizmet ve sanayi sektörü açısından vasıfsız olmaları nedeniyle işsiz kalmalarına neden olmaktadır. Anlaşılacağı üzere farklı sektörlerin ulusal gelirden farklı oranlarda gelir elde etmeleri hem gelir dağılımında adaletsizliğe hem de işsizliğe neden olabilmektedir.

Bu unsurları bir arada değerlendirdiğimizde, ülkemizde gelir dağılımı adaletinin sağlamasının ağırlıklı olarak ülkemizdeki reel yatırımlara, makro ekonomik unsurlara, maliye politikalarında yapılacak düzenlemelere ve üretim alanındaki yapısal gelişmelere bağlı olduğunu ifade edebiliriz. Son yıllarda ülkemizde üzerinde durduğumuz konularda önemli ve olumlu gelişmelerin yaşandığı gözlenmektedir. Özellikle enflasyon oranında azalışlar ve reel yatırımlarda artışlar dikkat çekicidir. Ayrıca Hükümette uyguladığı maliye politikası sayesinde vergiler üzerinde zaman zaman gelir dağılımını dengeye getirici düzenlemelerde bulunmaktadır. Ancak tarım sektörünün ve sektör çalışanlarının ulusal gelirden aldıkları pay hala düşük sevilerde gerçekleşmektedir ki bu yapısal sorunun çözümü daha uzun bir zamanı ve kararlı politikaların uygulanmasını gerektirmektedir.  Sonuç itibariyle uygulamadaki olumlu gelişmeler nedeniyle gelir Gini katsayısında azalışlar yaşanmaktadır ki bu olumlu bir gelişim sürecine işaret etmektedir. Ancak sektörler arası gelir dağılımındaki dengesizlik hariç bu olumlu gelişmelere karşın gelir dağılımında adaletin sağlanması hususunda henüz istenilen seviyede olunduğunu söylemekte zordur. Bu nedenle üzerinde durulan konularda daha ciddi çalışmaların yapılması sonucunda gelir dağılımında daha adaletli bir yapıya ulaşmak mümkün görünmektedir.

“ADALETSİZLİK TALEBİ, TÜKETİMİ, YATIRIMLARI VE ÜRETİMİ AZALTIR”

Büyük bir kesimin gelir düzeyinin azalmasıyla mal ve hizmetlere olan talebin azalması yatırımları nasıl etkilemektedir?

Bu husus temelde gelir dağılımdaki adaletsizliğin iktisadi boyutuyla ilgilidir. Gelir dağılımı adaletsizliği, daha önce de ifade edildiği üzere ulusal gelirin önemli bir kısmına az sayıdaki kişilerin sahip olmasına karşın ulusal gelirin çok az bir kısmının çok sayıda insan tarafından paylaşılmak zorunda olması nedeniyle toplumun büyük bir kesimi etkilenmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ise toplumun önemli bir kesinin gelir düzeyinin azalmasına ya da işsiz kalmaları nedeniyle herhangi bir gelire sahip olamamalarına neden olmaktadır. Bu süreç aslında sermayenin önemli bir kesimini elinde bulunduran az sayıdaki kişinin de aleyhine sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Toplumun önemli bir kesiminin gelir seviyesindeki azalışlar nedeniyle toplam talepte azalışların yaşanması kaçınılmazdır. Ancak, burada mal ve hizmetlere yönelik azalışların hangi seviyelerde gerçekleşeceği iktisadi anlamda esneklikle de yakından ilişkilidir. Esnekliği düşük olan mal ve hizmetler açısından toplam talepte çok fazla azalışlar söz konusu olmayabilir. Ancak lüks mallar ve kullanımı keyfi olan mal ve hizmetler için durum böyle değildir.

Esnekliği düşük malların tüketiciler ve dolayısıyla toplumun önemli bir kesimi tarafında kullanımının zorunlu olması nedeniyle gelir dağılımında adaletsizlikler yatırımlar açısından önemli sorunlara neden olmayabilir. Bunun tek istisnasını gelir dağılımındaki adaletsizliğin, işsizliğe neden olması oluşturur. Eğer toplumun önemli bir kesimini oluşturan tüketicilerden bazılarının gelir dağılımındaki adaletsizler nedeniyle işsiz kalmaları durumunda mal ve hizmetlere yönelik talep ortadan kalkacağı için üretime ve yatırımlara ihtiyaç kalmayacaktır. Ayrıca bu süreç, talep azalışları nedeniyle yatırımlarda azalışlara neden olacağından dolayı bir sonraki süreçte işsizliğin daha da artmasına ve olumsuz yönde kendi kendini besleyen bir sarmalın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Lüks ve kullanımı keyfi olan malların esneklikleri ise daha yüksek olacağından dolayı, gelir dağılımında ortaya çıkacak adaletsizlikler karşısında, bu gruptaki malların talebine yönelik tepkiler daha çabuk ve sert olabilecektir. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında lüks malların kullanımının zorunlu olmaması önemli rol oynamaktadır. Gelir dağılımı adaletsizlikleri tüketicilerin gelirlerinde azalışlara neden olacak, dolayısıyla da tüketiciler azalan gelirleriyle sadece kullanımı zorunlu mallardan talep edebileceklerdir.

Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere gelir dağılımı adaletsizliğinin genel olarak toplam talebi, tüketimi, yatırımları ve üretimi azaltacağı ortadadır. Ancak hangi mal ve hizmetlerin tüketim miktarının ve yatırımlarının hangi oranda azalacağını, her mal ve hizmetin esneklik değerlerindeki farklılıklar nedeniyle söylemek zordur. Görülüyor ki, aslında gelir dağılımında adaletin sağlanması, aslında sermayenin önemli kesimini elinde bulunduran az sayıdaki kişi açısından da olumsu sonuçlar doğurmaktadır.

Son olarak neler belirtmek istersiniz?

Son söz olarak, ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliğinin yıllardan beri önemli bir sorun olarak varlığını sürdüğünü ancak son yıllarda yapılan düzenlemeler neticesinde gelir dağılımındaki adaletsizliğin azda olsa düzeldiğini söylemek mümkündür. Gelir dağılımında adaletsizliğin yüksek boyutlarda olduğu dönemlerde, ekonomide ortaya çıkan en önemli sorun olarak işsizliğin ön plana çıktığını söylemek mümkündür. Bu nedenle işsizlik oranını azaltmak amacıyla yapılacak çalışmalardan bir tanesini de gelir dağılımında adaletin sağlanması teşkil etmektedir. Ayrıca gelir dağılımında adaletin tesisi ülke ekonomisi açısından da önem taşımaktadır. Özellikle yatırım ve üretim kararları, toplumun önemli bir kesimini teşkil eden çok sayıdaki tüketicilerin gelirlerindeki değişimlerden önemli ölçüde etkilenmektedir. Bu nedenle gelir dağılımında adaletin mümkün olduğunca sağlanabilmesi, hem yatırım ve üretim seviyesi hem istihdam seviyesi hem de ülke ekonomisi açısından oldukça önemlidir. Sonuçta gelir dağılımında adaletin sağlanması toplumun önemli bir kesimini oluşturan tüketicilerin alım gücünün yükselmesine ve tüketim talebinin artmasına, tüketim talebindeki artışlar ise doğal olarak üretim ve yatırımların artış göstermesine neden olabilecektir. Bu sürecin sonucunda ise işsizlikte azalışların gözlenmesi muhtemeldir. Bu nedenle toplumun farklı kesimleri arasındaki gelir dağılımının adaletli bir şekilde gerçekleşebilmesi için yasal ve yapısal düzenlemelerin süratle yapılması ve uygulanması önem arz etmektedir.

 

Söyleşi: Şenol ÇARIK

USİAD Bildiren Dergisi 59. sayısında yayınlanan söyleşi

Derginin 59. Sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.net