Küresel Öngörüler ve Ulusal Strateji Planları

USİAD Bildiren

BİLGİ (YA DA İNOVASYON) EKONOMİSİ

Bu dergide yer alan pek çok yazıda da sürekli altını çizdiğimiz gibi dünyada özellikle son çeyrekte yaşanan bilgi üretimindeki hızlı değişim, rekabet unsurlarındaki radikal başkalaşma, işbirliği ağyapılarında gözlenen evrim ile bu unsurların tetiklediği karmaşık ve kompleks yapıların sonucu olarak ulusal ya da birçok ülkenin yer aldığı bölgesel yeni teknoloji üretme ve geliştirme sistemi; temel araştırmalardan başlayarak yayınım, ticarileştirme, etki değerlendirme, toplumsal denetim ve refaha kadar uzanan farklı bir ‘bilgi değer zinciri’ yaratmıştır. Bu değişim ekonomilerin de biçimlendirici ana unsuru olmuştur.

Gelişmeler artık doğrudan bilginin üretimi, yayınımı ve kullanımına bağlıdır. Bilgi ise ağırlıkla araştırma, teknoloji geliştirme ve inovasyon süreçlerinden doğmaktadır.

 

Bu değişime bağlı olarak küresel iş ve pazar ortamlarında; teknolojilerin daha karmaşıklaşması, teknoloji ve ürün yaşam döngüsünün kısalması, yeni ve güçlü rakipler çıkması, pazarın daha talepkar müşterilerden oluşması küresel rekabeti hiç olmadığı kadar kızıştırmıştır ve öyle görünüyor ki rekabet daha da kor hale gelecektir.

Yaşamı giderek artan şekilde değiştirip yeniden düzenleyen en önemli araç durumundaki araştırma, teknoloji üretme, geliştirme ile bunların sonuçlarının ekonomiye kazandırılması olarak adlandırabileceğimiz yenilikçilik (inovasyon) kapsamındaki gelişmeler aynı zamanda özellikle son çeyrekte yaşanan bilgi üretiminde yaşanan hızlı değişimi besleyen en önemli unsur konumundadır.

Tüm bu gelişmelere bağlı olarak bilginin üretim ve ekonomik faaliyetlerdeki başat konumu yeni boyutlar kazanmakta ve yeni ürün ve yeni iş modellerini hızla yaşamın her alanına taşımaktadır.

Bilindiği gibi “bilgiye dayalı teknoloji” yani teknolojinin gücünü ve değerini bilgiden alması yaklaşımı ekonomipolitiğin ana eksenlerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle geleceği biçimlendireceği konusunda artık kimsenin kuşkusunun olmadığı biyoteknoloji, nanoteknoloji gibi yeni alanlarda maliyeti ve fiyatı hammadde, işçilik, enerji değil bilgi belirlemektedir ve ürünün kalitesi bilginin kalitesine bağlı hale gelmiştir. Bu konular aynı zamanda dünya için en önemli firsatlar yanında tehditleri ve riskleri de bünyelerinde barındırmaktadır.

BİLGİ DEĞER ZİNCİRİ

Gelişmelere bakıldığında, temel bilimlerin teknoloji ve doğrudan üretime yönelik doğrudan etkisi giderek daha belirginleşmekte, bilginin korunmasını amaçlayan patent gibi fikri haklarda olağanüstü bir artış ve niteliklerinde de farklılıklar görülmektedir.

Tüm bunları tek tek olgular olarak değil, bilgi ekonomisinin tümleşik sisteminin önemli yapıtaşları olarak değerlendirmek doğru olacaktır.

OECD ülkelerinde ortalama olarak bilgiye dayalı ürün ve hizmetlerin GSYH içindeki payı yükselerek % 50’leri aşmış ve bu oran her yıl giderek daha da artmaktadır. Her ülke üretim ve ihracatta yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmanın politika ve stratejilerini kurgulamak peşindedir.

Tüm süreçlerin küreselliği artarken, enformasyon ve iletişim teknolojileri ile malzeme alanlarındaki baş döndürücü gelişmeler ön açan, mümkün kılan karakterleri itibariyle hemen tüm teknoloji ve alanlarda olağanüstü gelişmeleri olanaklı kılmaktadır. Yaşam bilimlerinde, biyoteknolojilerde ve diğer pek çok kritik alandaki gelişmeler daha önce birbirlerinden oldukça uzak olan bilim, teknoloji ve ekonominin bir arada anılmasını mümkün kılmaktadır.

Sayılan bu gelişmelerde kritik faktörlerin başında eğitim, araştırma ve bilgi ekonomisi gereklerine uygun insan gücüne sahip olmak gelmektedir.

KÜRESEL ÖNGÖRÜLER

Özellikle gelişmiş ülkelerce yapılan yakın gelecekteki öngörü çalışmalarına göre şu noktalar öne çıkmaktadır:

Dünyadaki değişim giderek hızlanacaktır. Bunda anahtar rolü teknolojiler üstlenmektedir. Ürün ömür döngüsü kısalacak, ekonomik büyümede inovasyon giderek daha önemli rol oynayacaktır. Buna bağlı olarak, doğa bilimlerine ve teknoloji eğitimine ilgi artacaktır. Enformasyon ve iletişim teknolojileri bilime yükledikleri yeni iddialar ve coğrafik mesafeleri ortadan kaldırmaları nedeniyle de çok önemlidirler. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde de çok çarpıcı etkileri olacaktır. Biyo-teknolojiler de giderek kapsamlarını geliştireceklerdir. Küreselleşme daha etkili olacak, ülkelerin rekabet gücü entellektüel sermayelerine dayanacaktır. Küreselleşen dünyada pazara sunulan nitelikli ürünler yerel üreticileri de gelişime zorlayacaktır. Gelişmiş ülkelerde büyüme düşecektir. Pek çok ülkede istihdam sorunları yaşanacaktır. Özellikle Asya ülkeleri hızla büyüyecek, Çin dünya pazarlarında önemli rekabet gücü kazanacaktır. Kadın işgücünün oranı artacaktır. Dünya nüfusu gelecek 50 yılda ikiye katlanacaktır. Gelişmiş ülkelerdeki yaşlı nüfus artacaktır. Nüfus artışı çevre dengeleri açısından bir tehdit oluşturacak ve dünya eko- sistemini etkileyecektir. Böylece yiyecek, su ve enerji konularında sorunlar yaşanacaktır. Öte yandan mega şehirler gelişecektir. Tüm bu sorunlara çözüm arayışlarında da teknoloji politikaları öne çıkmaktadır. Çeşitli ülkeler veya bölgeler bugün ve gelecekte var olabilmenin önemli bir değişkeni olarak gördükleri teknolojik gelişmeyi ve onun toplumsal, ekonomik, çevresel yani doğaya etkilerini bilmekten geçtiğini düşünerek, öte yandan kaynak kısıtları nedeniyle bazı yöntemlerle kendilerini refahta daha üst seviyeye taşıyacak bu teknolojileri veya teknoloji sistemlerini seçmek gereği duymaktadırlar.

Bu tespitlere ilave olarak belirsizliğin giderek artacağını söylemek de falcılık olmayacaktır.

Ülkeler bu beklenen değişiklikler ve belirsizlikler karşısında uzun dönemli ve sürdürülebilir bilim ve teknoloji politikaları yapmaya çalışmakta ve bu politikalar için temel aldıkları gelecek için öngörü çalışmaları için de geliştirdikleri senaryo analizleri gibi yöntemlerden yararlanmaktadır.

ULUSAL STRATEJİ BELGELERİ

Bahsedilen karmaşık ve belirsizliğin giderek arttığı bu süreçlerde etkili bir yaklaşım için küresel gelişmeleri karşılayan ama ulusal motiflerle bezenmiş, geleceği dikkate alabilen ve özgün yani ülkeye özel sistemleri oluşturabilmek büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla her ülke değişik seviyelerde strateji belgeleri oluşturmakta ve bunları uygulamaya çalışmaktadır.

Bu tür belgelerin içerikleri ve uygulama süreçlerinde başarı için pek çok kritik faktör sayılabilir. Örneğin, böylesi belgeler için en önemli unsurların başında “motivasyon” yani bunu uygulayacağını düşündüğünüz kurumlarda bu belgeye dair bilinirlik, kendini buna ait hissetme, bu dokümanla entegre olabilmek için yaratılan istek gelmektedir. Yine bir çok ülkede temel hedeflerin kısa ve özlü sloganlarla anlatılmaya çalışıldığı görülmektedir. Böylece toplumda veya ilgili kesimlerde daha kolay anlaşılması ve benimsenmesi mümkün olmaktadır. Örneğin Kore’nin “577” stratejisi çok yaygın olarak bilinmekte ve her seviyedeki kurum bunun gereklerini hayata geçirmek için üzerlerine düşeni yapmak için yoğun bir gayret göstermektedir. Buradaki “5”;  Ar-Ge’nin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki payının %5’e çıkarılmasını, “7”; ulusal olarak odaklanılmak istenen yedi temel teknoloji alanını, diğer “7” ise; ülkenin küresel ölçekte öne çıkmak istediği yedi bilim ve teknoloji meselesini temsil etmektedir.

Çin’in yayınlandığı yıl ve ayı temsil eden ana strateji dokümanları bu kapsamda verilebilecek bir diğer örnektir. Örneğin “983” Planı deyince hemen 1998’in Mart ayında yayınlanan plan akla gelir.

Hatırlatmak gerekirse bu konuda en iyi örneklerden birini de Türkiye Cumhuriyeti ilk kuruluş yıllarında vermiştir. O yıllarda tüm toplumun ağzında dolaşan “Bir karış daha demiryolu”; temel ulaşım stratejisini, “Üç Karalar, Üç Beyazlar” üretim planlarında ülkede yoksunluğu çekilen üç beyaz yani pamuklu, un ve şeker ile üç siyah yani kömür, demir ve çimento üretimlerine verilecek öncelikleri anlatmaktadır.

Her ölçekte ama özellikle ulusal strateji süreçlerinde özellikle hatırlanması gereken kritik konu şudur; bir planın, belgenin ya da stratejinin mükemmelliğinden çok uygulama kalitesi önemlidir.  Türkiye’nin son 35-40 yıllık planlama geçmişinde bu konuda çok da başarılı olduğunu söylemek zordur. Bir çok önemli strateji belgemizin hiç uygulanamadan rafa kaldırıldığı bilinmektedir. Ama bu konuda da dünyaca bilinen en başarılı uygulamalardan birini yine genç Cumhuriyet hayata geçirmiştir. Bu gün artık hafızalardan silinmiş, hatta yeni nesillerce hiç bilinmese de 1932’de başlayan ve öngörülenden de hızlı tamamlanan 1. Sanayi Planı, dünya planlama tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Ve biz hatırlamasak da bugün planlama yaklaşımlarını örnek almaya çalıştığımız Kore, Çin gibi ülkelere örnek olmuş ve bu ülkelerin planlamacılarınca gayet iyi bilinmektedir.

Bu planı özel kılan diğer bir unsur da gerçekleştirildiği dönemin dünyanın karşılaştığı en ağır travmalardan olan ve sonunda II.Dünya Savaşı’na sürüklendiği “Büyük Buhran” döneminde başarılmış olmasıdır.

Planlama tarihimiz ve birikimimiz en değerli hazinelerimizden biri. Tabii farkına varabilirsek!

 

Metalurji Mühendisi Mahmut KİPER

USİAD Bildiren Dergisi 61. Sayında yayınlanan makale

Derginin 61. Sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.net