Sevdiklerinizin ardından yazmak zordur. Sevdiğiniz hocaların ardından yazmak ise daha zordur. Çünkü tanıyanı, bileni, seveni çoktur onların. Sizin yazacaklarınız mutlaka başkalarının da aklına gelmiştir.
Kısa süre önce aramızdan ayrılan Alpaslan Işıklı Hocamız için bir yazı kaleme almak da bu açıdan hayli güç oldu. Onu son yolculuğuna uğurlayanların çokluğu ve niteliği, Alpaslan Hoca’nın toplumun derinliklerinde kök salmış, topluma ışık veren, toplumcu kimliği öne çıkan yönünü bir kez daha ortaya koydu. Amasyalı hemşerileri de, Mülkiye’den öğrencileri de, el verdiği genç bilim insanları da, sendika eğitimlerinde onu dinleyen eli nasırlı emekçiler de, dürüst sendikacılar da, emekten, ezilenden yana olan siyasetçiler de cenazedeydi. Cumhuriyet’i kuran kuşakları yetiştiren üç okul olmanın yanında, üç ekol olarak da öne çıkan Mülkiye, Tıbbiye ve Harbiye’nin mezunları oradaydı. Kocatepe Camisi’nin avlusu, ülkemizin namus, emek ve bilim birikimini yansıtıyordu.
Hocamızdı Alpaslan Işıklı. Ustamızdı, dostumuzdu. Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nde (TÜMÖD) genel başkanımızdı. Atatürkçü Düşünce Derneği’nde, USİAD Danışma Kurulu’nda birlikteydik onunla. Cumhuriyet Devrimi’nden, emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan, aydınlanmadan yana net tavır alan bir bilim insanıydı. Kuvayı Milliye şehidi Uğur Mumcu’nun tabiriyle fikr-i müstakim adamdı. Her zaman örgütçüydü ve her daim örgütlüydü. Gücü yettiğince, zamanı elverdiğince çağrılı olduğu her yere gider, her toplantıya yetişirdi.
40 kadar kitap yazmış parlak bir öğretim üyesiydi. Sosyal politika, örgütlü emek, sendikal hak ve özgürlükler, halkçı, toplumcu, kamucu ekonomi, Türk siyasal hayatı, uluslararası iktisat başta olmak üzere, çok geniş bir alanda, özgün ve seçkin eserler verdi. Mesela Tito Yugoslavya’sında parti kadrolarındaki bürokratikleşmeyi ele aldığı çalışması, özgün konuları işlemesinin örneğiydi. Dahası, büyük devrimci Tito’nun çok haklı olarak saygınlığa, üne sahip olduğu, Yugoslavya’nın, Bağlantısızlar Hareketi içindeki öncüler arasında bulunduğu dikkate alınırsa, solcu bir aydın olarak Işıklı’nın bu konuyu ele alması, onun hem bilimsel nesnelliğinin, hem cesaretinin, hem de uzak görüşlülüğünün kanıtıydı. Nitekim keskin, burnundan kıl aldırmayan solcuların sağcı hükümetlerin yağdanlığı olduğu, neo liberallik, numaracı cumhuriyetçilik oynadığı, etnikçi, bölücü tezlere sarıldığı, emperyalizme övgüler yağdırdığı, büyük sermayenin sofra artıklarıyla beslendiği ülkemizde, Alpaslan Hoca, sadece Türkiye’ye ilişkin tezleriyle değil, Yugoslavya’ya ve dünyaya ilişkin tezleriyle de haklı çıktı. Moda akımlara karşı mesafeli olmanın, finans kapitalin merkezlerinden seslendirilen ideolojilere karşı, bilimselliği elden bırakmadan kararlı, tutarlı, yürekli tavır almanın önemini ortaya koydu.
Antiemperyalizm, tam bağımsızlık, ulusal egemenlik, yurt bütünlüğü, toplumcu demokrasi, özgür birey, örgütlü toplum, özerk – demokratik üniversite yazı ve konuşmalarında en çok işlediği konulardı. Üretken, öncü aydın olmanın sorumluluğunun farkındaydı. İnsan olmanın, öncelikle toplumu için yaşamaktan, zengin olmanın biricik yolunun ise almaktan değil, vermekten geçtiğini bilirdi. Halk için yılmadan, yorulmadan, umutsuzluğa kapılmadan çalışıp üretmenin, dönmenin, devşirilmenin, savrulmanın da panzehiri olduğunun bilincindeydi. Piyasanın emrinde bilim anlayışına ne kadar karşı olduysa, piyasanın emrine girmiş siyasete, piyasanın insafına terkedilmiş topluma, piyasa öznesi haline getirilmiş eğitim ve sağlığa da o kadar karşıydı. O nedenle TİP’e yakın genç bir asistanken nasıl durduysa, 12 Mart ve 12 Eylül karanlıklarında nasıl durduysa, kıdemli profesör olarak YÖK üyesi olduğunda da öyle durdu: Dik, dimdik. Derslerinde ne söylediyse, 2007 yılında Ankara ve İzmir’deki Cumhuriyet Mitingleri’nde de onları söyledi.
Gerçeğe aşkla sadakat gösteren bir bilim insanı olarak, her zaman emeğin ve adaletin mücadelesini verdi. 12 Eylül sonrasında 1402’lik olup üniversiteyle ilişiği kesildiğinde de, Mülkiyeliler Birliği Başkanlığı yaptığında da gerçekçiliğini ve iyimserliğini korudu. Hiç kızmadı, kin tutmadı. Öğrencisi ve mezunu olduğu Mülkiye’nin kimi kadrolarında görülen eksen kaymasını “Mülkiye The Mülkiye oldu” diye hicvederken de, malum davanın savcılarını Atatürk’e hakaret ettikleri iddiasıyla mahkemeye verirken de, mücadeleciydi ve güleçti. Ancak hoşgörü ve demokrasi adına kişiliğinden, ilkelerinden asla ödün vermedi.
Sağlığında soyadı gibi ışık saçan, bundan sonra da saçmayı sürdürecek olan Alpaslan Hoca, bu topraklarda emperyalizmle savaşarak onu yenen ve devrimle devlet kuran Gazi Mustafa Kemal geleneğinin en yiğit temsilcilerindendi. Onun rahle-i tedrisinden geçen, onun ayak izlerini takip eden biz öğrencilerine de bu bilinci aşıladı.
Işıklar içinde yatsın…
Barış DOSTER
USİAD Bildiren Dergisi 64. Sayında yayınlanan makale
Derginin 64. sayısını okumak için tıklayınız
www.usiad.net