Mimar Doğan Hasol: “Boğaz Köprüleri ‘1,5 kişi’ Taşıyan Araçlara Hizmet Ediyor!”
Türkiye’de yapı sektörünün duayenlerinden, HAS Mimarlık ve Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) kurucusu, mimar ve yazar Doğan Hasol’a konuk olduk bu sayımızda. Hasol ile İstanbul’un yapı alanındaki son durumunu ve çok tartışılan üçüncü köprüyü konuştuk.
Hasol, “Yapılan bir araştırmaya göre Boğaz köprülerinden geçen otomobil başına insan sayısı ortalama 1,5 kişi. Bugün köprüler “1,5 kişi” taşıyan araçlara hizmet ediyor! Çok verimsiz bir geçiş… Köprüde raylı bir sistem bu rakamı çok daha yukarılara çıkarabilirdi” dedi.
Günümüzde İstanbul’un en büyük sorunlarından biri yapılaşma. İstanbul’un yapılaşma sorunu ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
İstanbul’un yapılaşması her şeyden önce nüfus yapısına bağlıdır. Her zaman söylüyorum; İstanbul’un nüfusunun daha fazla artmaması gerekiyor, çünkü nüfus artık kontrol edilebilir olmaktan çıktı. İnsanlar evlerinden işyerlerine 1,5-2 saatte gidebiliyor. Bu durumun sürdürülebilirliği yok. Ne var ki hükümet politikaları söylediklerimizin tersi yönde ilerliyor; İstanbul’a yeni işlevler veriliyor ve nüfusu giderek büyütülüyor. İstanbul nüfusu 15 milyona yaklaştı; Türkiye’de her beş kişiden biri İstanbul’da yaşıyor artık. Böyle bir şey olamaz. İstanbul için “Megapol” deniyor ama ben ona “Azman Şehir” diyorum.
İstanbul’un nüfusu arttıkça yapılaşma ihtiyacı da artıyor. Bunu karşılamak için de sürekli inşaat yapılıyor. Bu durum hükümetin politikalarıyla da uyuşuyor. Hükümet şu an inşaata dayalı bir kalkınma modeli benimsemiş durumda. Yani ne kadar çok inşaat yapılırsa ekonominin canlanacağı varsayılıyor. Ayrıca inşaat sektörü bizim, “sünger sektör” dediğimiz sektörlerden biridir, yani işsizliği emen sektördür. Dolayısıyla ülkedeki işsizlik sorununun inşaat sektörü ile ortadan kaldırılacağı düşünülüyor. İşin bir başka boyutu daha var. İstanbul bu kadar yoğun bir nüfus baskısı altında olunca arsa değerinin spekülatif olarak artması gibi bir durum ortaya çıkıyor, yani toprağın artan değerinden yararlanmak; arsayla değer yaratmak. Arsa, üretilmeyen şeydir. Sanayide her şeyi üretip çoğaltabilirsiniz ama arsanın üretilmesi söz konusu değil. Burada sihirli formül bulunmuş durumda: Bu sihirli formül, arsanın imar hakkını artırmak. Böylece yeni arsa üretmiş oluyorsunuz. Daha açık deyişle, beş katlı binayı yıkıp yerine on katlı bina yaparsanız işte o kadar arsa üretmiş oluyorsunuz. Arsa üretmek için bulunan başka bir yol yeşil alanları yapılaşmaya açmak… Yeşil alanlar gökdelen arsası ya da AVM arsası haline getiriliyor. Şu an İstanbul’da yapılan tam da budur. Ne var ki yapılanlar İstanbul’un felaketidir.
Özetleyecek olursak; İstanbul üzerinde nüfus baskısı ve onun yanısıra plansızlık var. Zaten planlı bir yaklaşım olsa nüfus baskısı da olmayacak. Artan nüfusu karşılamak için yeni bina yapmak ve yeterli arsa olmayınca da binaların yoğunluğunu ve yüksekliğini artırmak zorunda kalırsınız. Sadece İstanbul’da değil başka şehirlerde de bu durum söz konusu. Örneğin Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği yapılaşmaya açıldı. Yine Ankara’da bir başka örnek, şu an gündemde olan ODTÜ Ormanı’ndan otoyol geçirilmesi olayı. İstanbul’da ise 3. havalimanı ve 3. köprü projeleri… Bunların İstanbul’un kuzeyinde yapılması planlanıyor. Aslında İstanbul’un kuzeye doğru gitmemesi lazım. Niçin? Çünkü İstanbul’un yeşil alanları, ormanları, su havzaları, akciğerleri kuzeyde. Ne var ki bugün alınan kararlarla İstanbul tamamen kuzeye kayıyor. Gazetelerde 3. Köprü için açılan yolları, çevrenin halini, orman kıyımını görüyorsunuz. İş bununla da bitmiyor: 2. Köprünün yapılışıyla benzer olguyu yaşadık. 2. Köprü yapıldığı zaman çevre yolları ormanlık alandan geçerdi. Şimdi oralarda orman görüyor musunuz? Hayır, çünkü oralar yerleşime açıldı. Yeni yollar yapmak demek bölgeyi yerleşime açmak demektir. 2. Köprü yapıldıktan sonra köprünün bütün bağlantı yollarının çevresi yeni yerleşimlerle doldu ve İstanbul kuzeye kaymış oldu.
“3. KÖPRÜNÜN İSTANBUL TRAFİĞİNE KATKISI OLMAYACAK”
Çok tartışılan 3. Köprü’nün İstanbul trafiğine rahat bir nefes aldıracağı söyleniyor. Sizce İstanbul trafiği nasıl etkilenecek ve İstanbul’un kuzey tarafının görünümü nasıl değişecek?
3. Köprü’nün İstanbul trafiğine katkısı olmayacak. 2. Köprü yapılırken İstanbul’a gelen Fransız ulaşım uzmanları bize şu soruyu yöneltmişlerdi: “2. Köprü’nün İstanbul trafiğine ne kadar katkısı olacağını düşünüyorsunuz?” Biz de “1. Köprü ne taşıyorsa 2. Köprü onun yarısını alacaktır, yüzde elliye yakın katkısı olabilir” dedik. Fransız uzmanlar, “biz hesapladık yüzde 2,5 katkısı olacak” dediler… Ve sonuç ortada. Onlar haklı çıktılar. Her köprü çevresinde yeni yerleşme alanları yaratıyor ve sonuç olarak kendi trafiğini yaratıyor. Köprü mevcut trafiği paylaşmak yerine kendi yarattığı trafiğe hizmet ediyor. 3. Köprü 30 kilometre kuzeyde olacak. Boğaziçi Köprüsü yoğun diye hiç kimse 30 kilometre kuzeye gidip sonra 30 kilometre geri gelmez. 3. Köprünün transit taşımacılık için yapıldığı söyleniyor. Burada temel bir yanlış var. Dünyada artık, karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz yolu taşımacılığı tercih ediliyor. Bu anlayışa uyulması lazım. Oysa biz hala her şeyi karayolu taşımacılığına göre düzenliyoruz.
Yani karayolu taşımacılığı köprülerde yasaklansın mı?
Hayır, tabii ki yasaklanmasın ama siz deniz yolu taşımacılığını geliştirirseniz zaten taşımacılık oraya kayacaktır, çünkü o çok daha ucuz. 1. Köprü yapılırken eleştirilerde hep dendi ki, “deniz yolu taşımacılığı iyi kullanılsın, raylı sistem geliştirilsin”. 1940’lı yıllarda Istanbul planlamasının başındaki ünlü Fransız plancı Henri Prost, Harem-Ahırkapı arası için yaklaşık 2 km uzunluğunda, raylı sisteme ve motorlu taşıtlara hizmet etmek üzere iki katlı bir tüp geçiş önermişti. Bakın, yapılan bir araştırmaya göre Boğaz köprülerinden geçen otomobil başına insan sayısı ortalama 1,5 kişi. Bugün köprüler “1,5 kişi” taşıyan araçlara hizmet ediyor! Çok verimsiz bir geçiş… Köprüde raylı bir sistem bu rakamı çok daha yukarılara çıkarabilirdi.
“İSTANBUL KÖPRÜLER TUZAĞINA DÜŞTÜ”
Birçok uzmana göre İstanbul için üçüncü köprü de yetmeyecek olup dördüncü için planlar yapılmaya başlanacak deniyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Evet katılıyorum. Zaten Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “4. Köprüye Hayır!” başlıklı yazımda da değindim buna. “Köprüler Tuzağı” denen bir olgu vardır: Bir köprü yaparsınız ikincisi zorunlu hale gelir, ikinciyi yaparsınız sıra üçüncü köprüye gelir. İşte bu, köprüler tuzağıdır. İstanbul maalesef köprüler tuzağına düştü. Bugün 3. Köprü’nün işlevi için söylenenler tıpkı 2. Köprü’deki gibi olacak ve söylenenlerle gerçekleşenler birbirini tutmayacak. Transit taşımacılık için yapıldığı söylenen 3. Köprü de tıpkı 2. Köprü gibi kendi yerleşim alanlarını oluşturacak. Bir yandan da ormanları yok edecek.
Peki, İstanbul trafiğine kalıcı çözüm bulmak neler yapılmalı?
İstanbul bir deniz şehri. Ben İstanbul’u “içinden deniz geçen şehir” diye tanımlıyorum. Öncelikle İstanbul için su yolunun kullanılması lazım. Benim çocukluğumda su yolu daha çok kullanılıyordu, toplu taşımacılık bile bugünden daha iyiydi. Bogota Belediye Başkanı Gustavo Petro’nun güzel bir deyişini paylaşmak istiyorum:
“Gelişmiş ülke yoksulların taşıt sahibi olduğu ülke değil, zenginlerin bile toplu taşımadan yararlandığı ülkedir.”
İşte gelişmiş ülke budur! İstanbul trafiğini rahatlatmak için öncelikle toplu taşımacılığın geliştirilmesi gerekir. Toplu taşımacılıkta da ağırlıklı olarak raylı sistem ve deniz ulaşımı üzerinde durulmalı. Hala aykırı projeler var gündemde. Örneğin, Avrasya Tüneli projesi… Projeye göre, lastik tekerlekli araçlar Göztepe’den dalıp Avrupa yakasında Ahırkapı’da yüzeye çıkacak ve yol kıyıda 4 şerit gidiş, 4 şerit geliş şeklinde sur dışına doğru, Trakya’ya doğru uzanacak. Burada sorulması gereken şudur: Kime hizmet edecek bu proje; İstanbul’un tarihi yarımadasına mı? Hayır, bu proje yine şehirlerarası karayolu taşımacılığı için yapılıyor. Oradan geçecek çok şeritli yol ile tarihi deniz surlarının durumu ne olacak? Ve en önemlisi, tarihi İstanbul yarımadasının denizle olan ilişkisi kesilecek! Bu korkunç bir proje!
“PLANSIZ ŞEHİRDE SİLUET HER GÜN DEĞİŞİR”
Birçok uzmana göre İstanbul’un “Tarihi Silueti” yok olma tehlikesinde. İstanbul için böyle bir şey söylenebilir mi? Ve sizce İstanbul’un günümüzdeki silueti nasıl?
İstanbul’un silueti çok değişken. Bugün İstanbul’un siluetini konuşmak boşuna… Başbakan bile şikâyetçi bu durumdan. Plansız yaşayan bir şehirde her an değişim olması kaçınılmaz; nereden gökdelen fışkıracağını bilmiyoruz. Hiç olmayacak yerlere, vadi tabanlarına bile parsel bazında izinlerle gökdelen yapılıyor artık. Aslında bütün bu işlerin planlı ve bilimsel yöntemlerle yapılması gerekir.
Bir yıl içinde sürekli gündemde olan 3. Köprü, 3. Havalimanı, Galataport ve Haliçport gibi projelerin hepsi tamamlandığında İstanbul’u ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak nasıl bir sonuç bekliyor?
Sayın Başbakan’ın, belediye başkanlığı zamanında, “3. köprü cinayettir” dediğini biliyoruz. Daha sonra onaylanan 1/100.000’lik İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda 3. Köprü yoktu. Fakat şimdi bu köprü yapılıyor. Sağlam bir planlama düzeninin kurulmaması ve olan planlara uyulmaması böyle durumlara yol açıyor. Uygulama bilimsel yöntemlerle değil, ani kararlarla yapılıyor. Sonuçları ise çok kötü olacak; plansız yapılan her şeyin sonucu kötü olur. Kendi işletmenizde bile plansız adım atmazsınız.
Doğan Hasol Kimdir?
Galatasaray Lisesi’ni ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitiren Doğan Hasol, bir süre aynı fakültede asistanlık yaptı. Mimarlar Odası’nın dergisi Mimarlık’ın yazı işleri müdürlüğünün yanısıra Oda’nın yönetim kurullarında çeşitli görevler üstlendi.
1968’de bir grup arkadaşıyla birlikte Yapı-Endüstri Merkezi (YEM)’ni kurdu. Uluslararası Yapı Merkezleri Birliği (UICB)’nin iki kez başkanlığına, daha sonra da onur üyeliğine seçildi.
Türkiye’de mimariyle ilgilenen herkesin başvuru kitabı olan ve 12 kez basılan Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü’nün yazarı da olan Hasol, yine İngilizce-Fransızca-Türkçe Mimarlık ve Yapı Terimleri Sözlükleri hazırladı, İngilizce-Fransızca bir mimarlık sözlüğü de Paris’te yayımlandı.
YEM bünyesinde, öncülük ettiği birçok mesleki etkinliğin yanısıra, YAPI dergisinin yayınını başlattı ve Sanal Mimarlık Müzesi’ni kurdu. Doğan Hasol’a İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi’nce “Onursal Doktor” unvanı, ayrıca, Mimarlar Odası’nca Mesleğe Katkı Başarı Ödülü ve Beykent Üniversitesi’nce de Mimarlık Onur Ödülü verilmiştir.
Serbest mimarlık çalışmalarını eşi Hayzuran Hasol ve kızları Ayşe Hasol Erktin’le birlikte kurdukları Has Mimarlık’ta sürdürmektedir.
Söyleşi: Deniz Toprak
USİAD Bildiren Dergisi 65. Sayında yayınlanan söyleşi
Derginin 65. sayısını okumak için tıklayınız
www.usiad.net