İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Gerçek: “Böyle Giderse İstanbul Yaşanabilir Bir Yer Olmayacak”
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Gerçek ile 3. Köprü, 3. Havalimanı, Galataport ve Haliçport gibi yakın zamanda İstanbul’un görünüş ve yaşamında önemli değişikliğe sebep olacak projeleri konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1970 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun oldum. 1973 yılında aynı fakültede asistan olarak çalışmaya başladım. İngiltere’de Leeds Üniversitesi’nde, Insitute for Transport Studies’de ve Kanada’da Queen’s Üniversitesi’nde ulaştırma planlaması konularında çalışmalar yaptım. Halen İTÜ İnşaat Fakültesi’nde öğretim üyesiyim.
Son 1 yıl içinde 3. Köprü, 3. Havalimanı, Galataport ve Haliçport gibi projeler İstanbul’un merkez ve biraz daha sınır kısımlarını ilgilendiriyor. Çeşitli şirketlere milyar dolarla ihale edilen bu projeleri genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul’un makroformunda önemli ve geri dönülmesi mümkün olmayan değişiklikler yaratacak olan büyük projeler arka arkaya gündeme geliyor. İhaleler yapılıyor, bir kısmının yapımına başlandı. Bu proje süreçlerinin ortak özelliği “aceleci” bir tavırla, nerdeyse kimseye bilgi verilmeden ve tartışılmadan, “kent için en iyisini biz biliriz” yaklaşımı ile ele alınmaları. Kentte yaşayan sade vatandaşları bir yana bırakın, uzmanların, meslek kuruluşlarının bile izlemesini zorlaştıran bir çabukluk ile İstanbul’da inşaat sektörü üzerinden bir dönüşüm süreci yaşanıyor. Parasal olarak çekici görülen hemen her yer dönüştürülerek satılıyor. Bu yerler bazen “atıl” bırakılmış bir tersane, bazen bir gar binası ya da antrepo, konumu “çekici” olan bir kamu binası, bazen bir bostan, bazen terk edilmiş ve fakat üzerinde doğal yaşam oluşmuş eski maden alanları, bazen de doğrudan orman alanları ve deniz kıyıları olabiliyor.
Kentin güzelleşmesine ve daha yaşanabilir hale gelmesine kimse karşı çıkmaz. Ama hızla karar verilen ve başlatılan bu projeler hiç tartışılmıyor. Bunların gerekli olup olmadıkları, kente ne getirip ne götüreceği, ya da başka çözümlerin de olabileceği gibi temel konularda bazı sivil oluşumların ve meslek kuruluşlarının çağrıları da “bunlar zaten her şeye karşı” söylemi ile etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
Hükümet, bence, bir yandan büyük projelerle inşaat sektörü üzerinden ekonomik yapıyı ayakta tutmaya çalışırken, bir yandan da kendisini destekleyen sermayeye ihaleler üzerinden ciddi bir kaynak transferi yapıyor. Bu projelerde İstanbul’un güzelleşmesi, doğal ve tarihsel kimliğinin korunması ve kentte yaşam kalitesinin yükseltilmesi gibi yaşamsal önemi olan ölçütler gözetilmiyor. Birçok projede ortaya konan estetik, koruma ve gelişme anlayışları ile toplumun bu değerlere gerçekten önem veren ve savunan geniş bir kesimin görüşleri hiç uyuşmuyor. Bunu yaptıkları bazı işlerden kolaylıkla görebiliyoruz.
“İSTANBUL YAŞANABİLİR BİR YER OLMAYACAK”
Pek çok uzman “Bu projeler İstanbul için sonun başlangıcı” yorumu yapıyor. Buna katılıyor musunuz?
Bu, kente nasıl baktığınıza, gelişmeden ne anladığınıza bağlı. İstanbul gibi coğrafyası, doğası, tarihsel ve kültürel yapısı bakımından benzersiz bir kentte bu özelliklerin korunarak geliştirilmesi için yapılması ve yapılmaması gereken şeyler üzerinde, geniş katılımlı ve şeffaf bir değerlendirme ve karar süreci olmadan çağdaş ve yaşanabilir bir kent oluşturmak mümkün değil. Bu projeler sonunda İstanbul’un çok başka bir kent olacağı kesin. Ama böyle giderse gelecekteki İstanbul daha güzel, çağdaş ve yaşanabilir bir yer olmayacak.
3. Köprünün İstanbul trafiğine olumlu bir katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz? İsim tartışmalarının yanında sanki asıl mesele olan ulaşım konusu gölgede kaldı gibi.
İstanbul gibi büyük bir kentte ulaşım ve trafik sorunlarının nedenleri konusunda biraz düşünebilen birisinin 3. Köprü’nün gerekli olduğunu söylemesi mümkün değildir. Bunu söyleyenler ya kent ve ulaşım konularını hiç düşünmemiş ya da anlamamıştır, ya bu işten para kazanmayı ummaktadır ya da dar görüşlü bir karayolu mühendisidir. İlginç olan şudur:
3. Köprü için düşünülen altı seçenek içinde şimdi seçilmiş olan en kuzeydeki güzergah Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü’nün raporunda bile birçok bakımdan en olumsuz seçenek olarak değerlendirilmiştir. 3. Köprü, mevcut köprüler üzerindeki trafik tıkanıklığını azaltmıyacak, ancak kendi trafiğini yaratacaktır. Bağlantı yolları çevresinde ortaya çıkacak yeni yerleşimlerden kaynaklanan trafik kısa bir süre sonra bu köprüyü de dolduracaktır. Bu nedenlerle, hükümetin, yakın bir dönemde 4. Köprü’yü gündeme getireceğini bekliyorum. Burada, Glen Heimstra’nın bir sözünü tekrar hatırlatmak isterim: “Yol kapasitesini arttırarak trafik sorununu çözmeye çalışmak, obez bir insanının kemerini gevşeterek kendisini tedavi edeceğini düşünmesine benzer.”
“ÇEVRE PLANINA GÖRE 3.HAVAALANI SİLİVRİ’DE OLMALI”
3. Havalimanının yapılacağı yeri nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer iki havalimanını rahatlatacak bir çözüm olur mu? Ve kurulacak bölgeye çevresel olarak ne gibi etkileri olacak?
Türkiye’de havayolu trafiği değişik nedenlerle son on yılda büyük artış gösterdi.
3. Havaalanı ile ilgili olarak yanıtlanması gereken birkaç temel soru var:
1) Gelecek 20-30 yılda İstanbul’da havayolu ulaşım talebi nasıl değişecektir?
Ekonomistler, doğal olarak, hava ulaşımı talebini Türkiye’nin GSYİH artışına bağlı olarak öngören projeksiyonlar yapıyorlar. Türkiye’de ekonomik büyümenin uzun dönemde nasıl değişeceği oldukça riskli ve belirsizlik düzeyi yüksek bir konu. Ayrıca, hava ulaşımı talebini etkileyecek ve bizim kontrol edemeyeceğimiz çok sayıda dış parametre var.
2) 3. Havaalanı gerekli midir?
3. Havaalanı bildiğim kadarıyla yıllık 150 milyon yolcu kapasiteli olarak yapılacak. Akılcı ve çok daha düşük yatırımlarla Atatürk ve Sabiha Gökçen havaalanlarında kapasite artışı sağlanabilir.
3) 3. Havaalanının yeri neresi olmalıdır?
İstanbul’un 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda 3. Havaalanı’nın kuzeyde değil Silivri’de yapılabileceği öngörülmüştür. Konunun uzmanları 3. Havaalanı için kuzeyde seçilmiş olan yerin, kuş göç yolları, rüzgar ve diğer meteorolojik koşullar açısından da sivil havacılık için çok sakıncalı olduğunu belirtiyorlar. Bu soruların yanıtlarının bilimsel veriler ve yöntemlerle verilmesi ve kamuoyu ile paylaşılması gerekir.
Yapılaşma bakımından İstanbul nereye gidiyor?
İstanbul’un 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda kentin yaşam kaynaklarını kaybetmeden taşıyabileceği kapasite nüfusu 17 milyon olarak öngörüldü. Kentin mekansal planlamasının Anayasası niteliğinde olan bu planda kuzeydeki doğal alanların, orman ve su havzalarının kesinlikle korunması gerektiği belirtildi. Gündemdeki projeler bu planda yer almıyor. Kuzeyde yeni yerleşim alanlarının, kapalı sitelerin ortaya çıkması ile kent nüfusu planda öngörülen eşik değerlerin çok üstüne çıkacak. Korunması gereken yaşam kaynakları kirlenmiş ya da tümüyle tahrip olmuş, çok kalabalık, ulaşım ve altyapı sorunları ile boğuşan, betonlaşmış bir kent gelecek kuşakları bekliyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
İBB tarafından 2011 yılında tamamlanan İstanbul Ulaşım Ana Planı’nda İstanbul’da raylı sistem ağının 624 km uzunluğa çıkarılması öngörülüyor. Şu anda kapalı olan banliyö hatlarını çıkarırsak, İstanbul’da yaklaşık 120 km raylı sistem hattı var. Bunun ancak yarısı metro. Ulaşım ve trafik sorunlarını çağdaş ölçülerde katlanılabilir düzeye indirebilmek için mucize çözümler yok. İstanbul’un metro ağını planda öngörülen ölçüde geliştirmek ve deniz ulaşımı ile lastik tekerlekli toplu taşıma sistemini raylı sistemle bütünleşik biçimde yapılandırmak gerekiyor. Ekonomik ve teknik olanakların, toplu taşıma sisteminin hızla bu yönde geliştirilmesi için kullanılması lazım. Ayrıca, bunu yaparken bir yandan da kentte otomobile ayrılmış mekanların planlı biçimde azaltılması, yaya ve bisiklet ulaşımını geliştirecek uygulamaların gerçekleştirilmesi çok önemli. İstanbul, trafik tıkanıklık ölçütleri bakımından, 2012 yılında, açık arayla Avrupa’nın trafiği en tıkalı kenti. Uluslararası yaşam kalitesi sıralamalarında da hep sonlarda yer alıyor. Sürdürülebilir bir kent ve ulaşım sistemi planlaması ve uygulaması yapılmazsa ne yazık ki her geçen yıl durum daha da kötüleşecek.
Söyleşi: Deniz Toprak
USİAD Bildiren Dergisi 65. Sayında yayınlanan söyleşi
Derginin 65. sayısını okumak için tıklayınız
www.usiad.net