Türkiye’de gelir dağılımı giderek bozuluyor. Kentliler ve köylülerde yoksulluk artıyor. Örneğin TÜİK’in araştırmasına göre, Türkiye’de en yoksul yüzde 20’lik sınıf ile en zengin yüzde 20’lik sınıf arasında 8 kat gelir farkı bulunuyor. Geçen yıl en zengin sınıf toplam gelirden yüzde 46,7 pay alırken, en yoksulların bulunduğu sınıfın aldığı pay yüzde 5,8 olmuş. Bunlar Türkiye ortalaması.
Bununla birlikte kırsal kesimin durumu daha da dayanılmaz olmuş. İsterseniz, “Tarım Dünyamızdan Çeşitlemeler” yapalım.
TARIMIMIZ VE ÇİFTÇİMİZ NE ALEMDE?
Geçtiğimiz yıl 3 milyar tarım toprağı ekilmedi. Son on yıllık süreç içinde 2 milyon insan tarımı bırakarak kente göç etti. Çünkü tarımsal girdilerin fiyatları giderek yükselmiş bulunuyor. Örneğin 2010-2013 döneminde mazot fiyatları yüzde 47.1,gübre fiyatları yüzde 37.3 ile yüzde 74.9,elektrik birim fiyatı ,2007-2013 döneminde yüzde 124.4 artmış. Çiftçinin örgütlenmesi yok. Çiftçiler sanayi kartelleri ve AVM’ler denetiminde.
Tüketiciler ise kentlerde kaliteli tarım ürünlerine ucuz ve kolay bir şekilde ulaşamıyor.
TÜRKİYE, AYÇİÇEĞİ VE PAMUK İSTİLASINDA
Türkiye Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar, Çiftçi ve Köylü Dünyası’nın Ağustos 2013 tarihli sayısında “Gerekli Tedbirler acil bir şekilde alınmadığı taktirde ayçiçeği ve pamuk üreticimizin feryatları kesilmez. Ülkemiz bu ürünlerde ithalatçı, ham tarım ürünlerinde dış ticaret açığı vermeye devam eder.” diyor.
Bayraktar’a göre,2012 yılında yağlı tohum, bitkisel yağ ve küspe ithalatına ödenen döviz miktarı 3.6 milyar dolar. Yine 2 milyar 377 milyon doları geçen miktarda pamuk ithal edilmiş.
KIRMIZI ET PAZARI 10 FİRMANIN TEKELİNDE İMİŞ
Türkiye’de kırmızı et sektörü 10 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip. Tüketim ise sadece 12 ile 14 kilogram. Sağlıklı bir beslenme için bu tüketim oldukça düşük. Ancak yurttaşların ete ödeyeceği para yeterince yok. Çünkü kırmızı et oldukça pahalı. Bunun nedenlerinden biri ise ,İstanbul Ticaret Borsası Başkanı’nın açıklamasına göre, et pazarının 10 firmanın tekelinde olması imiş. Anılan firmaların pazardaki paylarının yüzde 40’ı buluyormuş. Piyasayı bunlar denetliyormuş.
Bu iddiaya katılmamak olası değil. Peki Türkiye’de Rekabet Kurumu yok mu?
NE YAPMALI?
Öncelikle kısa dönemde Türkiye’yi ham tarım ürünleri istilasından korumak için ne yapmalı?
Birincisi: Türkiye de çiftçisini korumak için tarife dışı engeller koymalı.
İkincisi ise şu: Gümrük Birliği konusu sorgulanmalı. Çünkü Türkiye, ihracat ve ithalatını kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda değil, Brüksel’de belirlenen kurallara göre yapmak zorunda bırakıldı. Üçüncüsü ise:Üreticinin ve üretimin korunması gerekiyor.Ayrıca Dahilde İşleme Rejimi kapsamında sıfır gümrükle ithal edilen ürünlerin iç piyasada kullanılması engellenmeli.
Orta ve uzun dönemde ise AB’de çiftçiye yapılan desteklemeler neyse burada da o yapılmalı. Çiftçi sanayici ayrımı ortadan kaldırılmalı. Çiftçi kendi ürününü satabilmeli. Küçük ve dağınık işletmeler büyütülmeli ve birleştirilmeli. Üreticilerin hızla kooperatifleşmesi ve kooperatiflerin de sanayi tesislerini kurması sağlanmalıdır. Kooperatifler, tüketiciler ile organik bağlar kurmalı.
Tarım Yasası yeniden düzenlenmeli. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çalışmalarına ve yönetimine üreticilerin örgütlü katılımı ve denetimi sağlanmalı. Tarımsal araştırma, yayım ve denetim hizmetleri, yabancıların denetimlerinden çıkarılmalı ve güçlendirilmeli.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da toprak reformu yapılmalı. Çoğu feodal kökenli ve ruhlu kişiler bu önermeye kızıyor, ancak bilim ve yurt gerçekleri bu önermenin hızla yaşama geçirilmesinin zorunlu olduğunu bize gösteriyor.
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
USİAD Bildiren Dergisi 67. Sayında yayınlanan makale
Derginin 67. sayısını okumak için tıklayınız
www.usiad.org.tr