Çetin Ünsalan: Tasarruf Edin; Yerli Malı Kullanın

USİAD Bildiren

Dünya ekonomisi bugün eskisinden çok daha farklı bir rekabet sürecine girdi. 2008 yılında büyük kırılmayla başlayan ve hızla dönüşen, kur savaşlarıyla mal satma yarışına sahne olan bir süreç yaşıyoruz.

Fakat bu sürecin çok daha zorlu bir parkuruna geldik. Dünyada likiditenin daralmasıyla birlikte, parasının değerini aşağıya çekerek, daralan dünya pazarından daha çok pay kapmak isteyen ülkeler, kendi iç pazarlarına da daha fazla önem verir hale gelecek.

2015 senesiyle birlikte girilen bu aşama, Türkiye’nin de kendi payına yapması gereken bir dizi eylemi zorunlu kılıyor. Her yıl 12-18 Aralık haftasında öne çıkan ‘yerli malı’ kavramı böylesi bir dönemde daha anlamlı hale geliyor.

Yani işin, ‘yerli malı, yurdun malı, herkes bunu kullanmalı’ sloganından çıkıp, ekonomik stratejiye dönüşen bir hal alması gerekiyor. Bugüne kadar söylemden öteye geçmeyen bu yaklaşımın, artık bir hayat mücadelesi olduğunun bilincine varmalıyız.

Elbette bunda kamuya, vatandaşa ve özel sektöre düşen görevler var. Yurtdışına mal satmak ne denli kritik ise, artık globalleşen dünyada iç pazarlara da ihracat kadar ciddi yaklaşımlar sergilenmesi zorunluluğu önümüzde…

Petrol fiyatlarındaki gerilemenin her ne kadar siyasal etkileri olsa da, bunun dünya pazarlarında bir daralmayı da beraberinde getireceğini iyi anlamalıyız. O zaman öncelik sıralamasında iç pazarımızı önemsemeliyiz. Korumacı politikaların öne çıkacağı bir konjonktürde bizler ne yapmalıyız?

Kamu ihalelerinde yerli malına öncelik, kuru söylemden çıkmalı!

Öncelikle kamunun mutlaka ve seri bir biçimde, bugüne kadar ihmal ettiği envanter çalışmasını gerçekçi olarak hayata geçirmesi lazım. Türkiye’de üretilip de, dünyadan satın alınan mal ve hizmetler belirlenmeli…

Şunu açık yüreklikle söyleyebilirim ki, bugün dünyadaki üretimlerle, Türkiye’deki üretimler arasında herhangi bir kalite farkı yok. Bunun en güzel örneği makine ve otomotiv yan sanayinde kendisini gösteriyor

Eğer bu ülkenin üreticisi tüm dünyaya makine satarken, kendi iç pazarında ‘ön yargılarla’ boğuşuyorsa, bu işin içinden çıkamayız. Otomotiv üssü olduğu iddia edilen ülkemizde yan sanayinin ihracatı, ana sanayiye denk ise ve yerli üretim içte mal satmakta zorlanıyorsa aksayan bir şeyler var demektir.

Yine üretim gücümüzü en iyi şekilde ortaya koyan hazır giyim, tekstil, çanta, ayakkabı ve benzeri iş kollarında, üreticimiz dünyadaki dev markalara imalat yapar hale geldiyse, ama üzerindeki marka yurtiçinde defansif yaklaşımlarla yabancı ise burada oturup düşünmeliyiz.

Bu konuda kamunun öncülük yapması gerekir. Alınacak mal ve hizmetin türü ne olursa olsun, yerli üretime öncelik verilmesi, nitelik bakımından eş değer ürünlerde yerlinin tercih edilmesi esas olmalı.

Burada uluslararası anlaşmalar ve rekabet kuralları açısından bir takım açmazlar olduğu söylenecektir. Dünyanın her yerinde tarife dışı engeller veya dolaylı teşviklerle ülkelerin yerli mallarını öne çıkaracak metotları bulduğunu biliyoruz. O yüzden kimse bu bahanenin arkasına sığınmasın.

Kamu ihalelerinde yerli malına öncelik, artık kuru bir söylemden çıkıp, realiteye dönüşmeli. Aksi takdirde kaşıkla toplayıp, kepçeyle dağıtmaya devam ederiz.

Üreticilerimiz de hammadde ve benzeri zorunluluklarının dışında, imalatlarında kullandıkları ekipmanlarda bu hassasiyeti sergilemeli. Alımlarında Türk üreticisinin imalatına pozitif ayrımcılık yapmalıdır. İşte bu aşamada kamunun yapacağı envanter ve doğru ekonomi stratejisi tekrar devreye giriyor.

Ürettiğiyle rekabete çıkacak imalatçının, doğru malzemeyi alabilmesi de yine etkin bir denetim, doğru ile yanlışının şeffaflıkla ortaya konulmasından geçiyor.

Şüphesiz yerli malı kullanımının en önemli ayağını oluşturan ise tüketicidir. Tüketicinin gereksiz mal alımlarından ve lüks ithal tüketiminden kaçınması, tasarruf yapması, ihtiyacını karşılarken de yerli malına öncelik vermesi, yerli üreticinin de tüketiciyi istismardan kaçınması kritik önem taşıyor.

DÜNYA ÜRETİR, BİZ TÜKETİRİZ!

Eğer bu süreçte doğru bir yapılanma oluşturur; bilinç düzeyini yükseltir ve ‘adalet’ kavramını esas alarak nitelikli yerli üretimlerin imalatına ve tüketimine öncelik verirsek; 2015 senesiyle başlayan darboğazı daha az etkilerle atlattığımızı göreceğiz.

Üstelik yapılanması doğru kurgulanmış bu yerli malı hamlesi, cari açıktan döviz ihtiyacının teminine kadar birçok hususta da ekonomi yönetimlerinin elini rahatlatacaktır.

Kritik bir sürece giriyoruz ve en çok tasarruf ile yerli malı kavramının dünyada konuşulduğunu göreceğiz. Fakat bize de sürekli tam tersini anlatacaklar. Oyuna gelmeden dersimizi iyi çalışmalı ve doğru tüketim esası üzerinden yürümeliyiz.

Aksi takdirde dünya üretir, biz tüketiriz, film sonunda da onlardan aldığımız borçla yaptığımız tüketimin ve iflasın gerçeğini yaşarız. Peki, bu stratejinin sırrı ne?

Dünya ekopolitiğinin 1910’ları tekrar yaşadığını düşünürseniz; bunun yanıtını yine Atatürk’ün sözlerinde bulacağımız açıktır. Ne diyor Ata?

“Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklâl vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”

Sözün özü: Yerli malı ve tasarruf ile ilgili bir bilinç oluşturacaksanız; önce yerli politikalara sahip bir hükümet etme biçiminiz olmalı. Yoksa bu sürecin sonu fena…

 

Çetin Ünsalan

USİAD Bildiren Dergisi 80. Sayında yayınlanan makale

Derginin 80. sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.org.tr