Ekonomist-yazar Nazım Güvenç: “2015 yılı bir ‘kırılma yılı’ olmaya aday”

USİAD Bildiren

2014 yılı geride kaldı. Türk ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri ve 2015 yılından beklentileri ekonomist-yazar Nazım Güvenç ile konuştuk. 2015 bir ‘kırılma yılı’ olmaya büyük adaydır diyen Güvenç, “Kesinlikle bu kanaatteyim. Çünkü ekonominin sırtına binen ve daha da ağırlaşacak olan politik yük sadece uluslararası politikada meydana gelen, gelecek olumsuz gelişmelerden ve Türkiye’nin dış politikada akıl dışı, serüvenci bir yol izlemesinden kaynaklanmıyor” şeklinde konuştu.

İşte Nazım Güvenç ile yaptığımız röportaj:

2014 yılını geride bıraktık. Ekonomi açısından bakınca Türkiye’de ve dünyada nasıl bir yıl oldu 2014 ve 2015’e neler devretti?
Peki, ekonomi açısından bakalım lakin gözden kaçırmayalım, ki gerek Türkiye’de gerekse dünyada, özellikle de dünyanın kuzey yarısında politika -üstünüze afiyet-  ekonominin sırtına çıktı -son yıllarda genelde tersi olurken, kötü giden ekonomi siyaseti ve siyasetçileri zorlarken özellikle Avrupa’nın güneyinde bir uçtan diğer uca!
Kanaatimce, 2014 sahneden çekilirken en dikkate değer ve etkisini gerek Türkiye’de, gerekse dünyada en çok hissettirecek olan gelişme politik ve daha ayrıntıya inersek jeopolitik düzeyde meydana gelen ciddi ABD-Rusya çekişmesidir. Bunun 2015 yılında hem ekonomide, hem de siyasette en azından yılın ilk yarısında ekonomideki etkisi büyük olacaktır.
Bu açıdan Türkiye’ye bakınca bu saptama daha da geçerlidir, zira bildiğiniz gibi PKK, Hükümet’le müzakere masasında güçlü olmak, şu aşamada elde ettiği “söz”lerle ilgili olarak genel seçim sonrasında bir ‘keleğe’ gelmemek için Hükümet’i bugünden sıkıştırıyor.
Bir “kelek” durumunda neler yapacağının ucunu göstererek düpedüz “şantaj” yapıyor. Diyarbakır, Şırnak, Hakkari gibi güneydoğu illerimizde, Van’da, Ağrı’da güpegündüz şehir içlerinde nasıl terör estirdikleri ortada. Kısacası 2003’ten beri hortlayan PKK terörü kırdan kentlere indi; doğudan batıya genişledi. Hükümet sözcülerinin “PKK değil, paralel nifakçılar yapıyor” iddiası kimi kandırır?
Kısacası PKK terörü, ve dikkat: yakın bir zamana dek olduğu üzere sadece kırsalda değil, önümüzdeki dönemde ayrıca, aynı zamanda kentlerde de, üstelik sadece Cizre, Silopi gibi yerlerde değil, sadece Hatay, Mersin, Antalya’da değil, İstanbul, İzmir, Bursa da dâhil olmak üzere büyük kentlerde de terör estirilmesi şantajı sadece siyasetin değil, ekonominin de tepesinde sallandırılan bir kanlı kılıçtır. Teröristlerle (Osmanlıca ifadesiyle) Mütareke, Müzakere, Mübadele (=ver “barış”ı, al “elebaşı”nı) siyaseti 2015’te ülke ekonomisi için anca kötü şeylere gebedir; ayrıntıya girmeyelim.

TÜRK DIŞ POLİTİKASININ SONUÇLARI…

Ekonomin sırtında kendini hissettiren ikinci siyasal yük: son birkaç yıldır Ortadoğu’nun yine bataklığa çevrilmesi ve AKP Hükümetinin daha önce izlediği ekonomik bakımdan da akılcı, karşılıklı kazandıran dostluk politikasını nedense 180 derece terk edip birden “fetihçi”, “genişlemeci”, bir “yeni-osmanlıcı” serüvene -üstelik “Müslüman Kardeşçi” bir kafayla- kalkışmasıdır. Siyasal olarak bugün bu politikada tek başına kalması bir yana ülkemiz ticarette ağır zarara uğramanın yanı sıra, başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’da Türk yatırımları ciddi güçlüklerle karşılaşmıştır -tamamen akıl dışı- Türk dış politikasının kaçınılmaz sonucu olarak. Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin yarattığı ekonomik yük de cabası!
Türkiye ekonomisini önemli derecede etkileyecek bir diğer “dış siyasal etken” de Ukrayna’da Batı ile Rusya arasında politik nüfuz çekişmesiyle başlayıp gitgide yine, yeni, yeniden bir “soğuk savaş” mecrasına girer gibi olan gerilimdir.
Bilindiği gibi, ABD’nin Ortadoğu’da Washington yörüngesinde siyaset yapan Suudi Arabistan ve diğer devlet bozuntusu şeyhlikleri de kullanarak petrol fiyatlarını düşürmek suretiyle Rusya’yı petrol ve doğalgaz ihracatından kazandığı yüksek geliri ciddi oranda düşürmesi, zaten daha önce Avrupa Birliği üyesi ülkelerle birlikte başlattığı bazı ekonomik yaptırımların Rusya’da yol açtığı ekonomik sıkıntıları büsbütün ağırlaştırdı. Çin’in bir ölçüde yardıma gelmesi sıkıntılı durumu belki bir nebze hafifletebilir ama asıl çözüm elbette Rusya’nın esas olarak hammadde ihracatına dayalı ve dolayısıyla özünde kırılgan ekonomisini hızla ve akılcı bir yaklaşımla ekonomi gerçeği eksenine oturtmak yönünde adımlar atması olacaktır.
Buna girişir mi, ne kadar sürer yoksa Çin’in gösterdiği beceriye benzer bir ekonomi politikası izlemeyi beceremez mi bugün itibariyle anca soru işaretidir. Bu sorunun yanıtı hiç kuşkusuz Türkiye’nin ekonomisini de doğrudan etkileyecektir.

Bu noktayı biraz daha açar mısınız? Gelişmeler Türkiye’nin ekonomisini doğrudan nasıl etkileyecektir?
Çünkü, Türkiye ile Rusya arasında yakın bir ekonomik ve ticari ilişki var. Aslında olan potansiyelin hayli altında kalan, fakat varolan düzeyde bile azımsanmayacak bir ilişki.
Turizm alanında özellikle Rusya’dan gelen turistler Türkiye ekonomisine önemli derecede katkıda bulunuyordu. Rusya’da refah gerileyince bunun olumsuz yansıması Türkiye’de de kendini hissettirecek. Rublenin değer kaybı Türkiye’den ithalatının kısılmasına yol açacak. Nitekim bu olumsuzlukları son iki aydır belirgin bir biçimde Türkiye’de hissetmeye başladık. Bu durumun Rusya’daki Türk yatırımlarını da sıkıntıya sokması olasılığı 2015’de kendini göstermeye aday olumsuzluklardan biri.
Petrol ve doğalgaz fiyatının düşmesi, elbette Türkiye açısından ekonomik bakımdan olumlu ama yetmez! Öte yandan, ABD’de faiz haddinin yükselmesi olasılığı, Türkiye’nin “kredi notu”nun düşürülmesi tehdidinin bugün için bir tehdit, daha doğrusu “şantaj aracı” olarak kullanılmasından yine siyasetin seyrine göre eyleme geçirilmesi, diğer başka ekonomik kırılganlıklarla birleştiğinde 2015 yılı sona ermeden 2001’de yaşanandan daha ağır bir krizi tetikleyebilir. Sonuçta AKP geldiği gibi gider!

‘2015 ZOR VE KRİTİK BİR YIL OLACAK’

O halde, 2015’in Türkiye ekonomisi için çok kritik ve çok zorlu bir yıl, hattâ bir kırılma yılı olabileceği öngörüsünde bulunulabilir mi?
Evet, gerçekten de 2015 bir kırılma yılı olmaya büyük adaydır. Kesinlikle bu kanaatteyim. Çünkü ekonominin sırtına binen ve daha da ağırlaşacak olan politik yük sadece uluslararası politikada meydana gelen, gelecek olumsuz gelişmelerden ve Türkiye’nin dış politikada akıl dışı, serüvenci bir yol izlemesinden kaynaklanmıyor. Bunun yanı sıra iç politikada da PKK karşısında, tamamen bencilce siyasal art-hesaplardan kaynaklanan, ilkesiz, samimiyetsiz bir politika izlenmesini, seçimlerin ertesinde (seçim sonucu ne olursa olsun) PKK tarafının “haydi hesabı ödeyin” diye dayatması izleyince asıl kıyamet, asıl kırılma o zaman olacak. Bu nedenle seçim sonrasında hükümette ister AKP olsun, ister bir muhalefet partisi PKK’nın “ödeyin hesabı” talebiyle karşılaşacaktır.
O “hesap” o kadar ağırdır ki ödense, yâni PKK’ya verilen sözler, yapılan vaatler, üzerinde anlaşılan kararlar uygulamaya geçirilse, tüm ulusal güçler ayağa kalkar ve direnir. PKK taleplerinin, PKK’ya verilen sözlerin yerine getirilmemesi hâlinde ise, bu kez, ayrılıkçı terör kırsalda ve kentlerde olanca şiddeti ve yıkıcılığı ile kendini gösterir.
Ne yazık ki 2015’te Türkiye’yi ekonomisiyle çünkü politikasıyla bekleyen gelecek günler bu derecede ağır, bu derecede vahim olacaktır.

‘FED faizleri yükseltİRSE küresel ekonomi çalkantı içine girER’

Dünya için neler öngörüyorsunuz? O da bu kadar olumsuz mu?
2014 sonu itibariyle perspektif o derecede vahim değil. Şunu söylemek mümkün: 2014’te siyasal düzlemde meydana gelen gelişmeler, 2013’e kıyasla daha olumsuz, özellikle Doğu-Batı ilişkilerinin yeniden gerilime girdiği, gerginlik yaşadığı bir sürece girdi. “Yeniden soğuk savaş” söylemleri duyulmaya başladı. Şimdilik olumlu diye nitelenebilecek bir şey varsa o da tarafların, özellikle Moskova’nın alttan alması; frene basması ve köprüleri atıcı bir söylem tutturmaktan kaçınmasıdır. Aynı şekilde, Beyaz Saray da şu ana dek yıkıcı, kışkırtıcı bir tavır takınmadı; politikasını Kırım’ın Ukrayna’dan kopartılıp Rusya sınırlarına katılmasının ardından hiç değilse Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, en azından batı yarısının bağımsızlığını korumaya odakladı. Bu gelişmeler, elbette Rusya’nın demin değindiğimiz gibi, ekonomisini sarstı ama bu uluslararası ekonomiyi de sarsacak bir derecede değil. Hattâ enerji fiyatlarında meydana gelen önemli düşüş petrol ve doğalgaz ithali faturası yüksek ülkelerin epey bir ölçüde rahatlamasını ve sanayi ürünlerinde talep ve arzı arttıracak bir etkide bulunabilir. Buna karşılık ekonomisinde petrolün ciddi bir payı olan İran, Venezuela gibi ülkelerde Rusya’da olduğu gibi sıkıntı yaratması söz konusu.
Başta Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere AB’yi, ABD’yi ekonomik boyutta asıl sıkıştıran etken esasta politik olmaktan ziyade yine ekonomik eksenli. Tek bir cümlede özetlersek:  ekonomi gerçeğinin yıllardır finansın “tutsağı”/ “kuklası” / “kölesi” olması.
Elbette bunun gerisindeki etken de gelişmiş sanayi ülkelerinde sanayinin 1980 öncesinde küresel düzeyde üstün durumda olan sektörlerinde (tekstil, konfeksiyon, ayakkabı, elektronik, demir-çelik, inşaat …) ciddi rakiplerin boygöstermesi; dolayısıyla en başta bu sektörlerde iflaslar, el değiştirmeler veya şirketlerin üretim üssü olarak maliyetin çok daha düşük olduğu coğrafyalara taşınmaları sonucunda meydana gelen büyük işsizlik ve bunun doğurduğu iç pazarda talep yetersizliğiyle ekonomilerin “resesyon”a (darlığa), giderek küçülmeye girmeleri. Buna “ilaç” olarak “kredi”ye, borçlanmaya başvurmak da üreticisiyle, tüketicisiyle tüm “reel ekonomi”yi finans oligarşisine bağımlı / “muhtaç” kıldı!
Bu durum sürüyor. Gelişmekte olan, “yeni sanayileşen / yükselen ekonomiler” denen ülkeler de kendi kendilerini (Türkiye, Brezilya, vb. örneklerinde olduğu üzere) dış kaynaklı “sıcak para”ya bağımlı duruma düşürdüler.  “Sıcak para” bir süre ekonomileri “ateşledi”, “ısıttı” ama bunun da sonuna gelindi. ABD Merkez Bankası faizleri yükselttiği an (2015 ilkbaharında) küresel ekonominin yeni bir çalkantı içine girmesi kaçınılmaz olur. (Türkiye’yi, en azından ekonomik düzlemde, bir de bu tehlike bekliyor!)

‘Vaziyet vahim, fakat asla umutsuz değildir!’

Çok kötümser bir tablo çizdiniz. Türkiye’de AKP ve PKK dışındaki odakların yurdumuzu yıkımdan kurtarmak üzere yapacakları bir şey, bir umut yok mu?
2015 için öngörülerimin hiç de iç açıcı olmadığın farkındayım. Yalnız gerçeği / geleceği açık yüreklilikle, açıkgözlerle, akılcı bir zihinle karşılamak kurtuluşa giden yolda önkoşuldur. Hele Türkiye’de bu şekilde davranmamız hâlinde er  ya da geç ve ne pahasına olursa olsun siyasal krizin de, ekonomik krizin de üstesinden geliriz. Zaten bu bilinci, bu beceriyi, bu başarıyı göstereceğimize güvenerek diyoruz ki: Vaziyet vahim fakat asla umutsuz değildir.

 

Söyleşi: Şenol Çarık

USİAD Bildiren Dergisi 81. Sayında yayınlanan söyleşi

Derginin 81. sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.org.tr