Rakamlar gerçekleri konuşur. Oysa ülkemizin konuşkanları sadece çene yarışını sürdürmekle yetiniyorlar. Siyasal partilerin seçim vaatleri halkımıza oy karşılığı rüşvet dağıtımının ötesinde kapımızda bekleyen ekonomik çöküntüden ülkemizin nasıl kurtulacağına ilişkin bir tek tümce işitmedik. Siyasal parti üye ve başkanları bir yana tarım eğitimini veren fakültelerimizdeki öğretim üyelerinden bile kırsal alanındaki tarımsal çöküşün sonucu kendisini besleyemez bir Türkiye’den söz eden olmadı.
450 yıl önce Galile “sayamadığınız, ölçemediğiniz ve hesaplayamadığınız olayı tanıyamazsınız” demişti. Türkiye’miz rakamlara giderek yabancılaşmaktadır; kendisini tanımaktan giderek uzaklaşıyor.
Bugün hangi siyasal, ekonomik, hukuksal ve de ahlaksal sorunu yaşıyorsak bunun asıl kaynağının kırsal alandan kentlere yönelen olağanüstü göç fırtınası olduğunu halâ kavrayabilmiş değiliz. 7 Haziran seçimlerinde hangi siyasal parti iktidara gelirse gelsin kentlerdeki nüfus yığılmasının altında ezilecektir.
Bu yazıdaki düşüncelerimi rakamlar kanıtlamaktadır. Yazdıklarımın yanlış olması ve gerçekleşmemesi en içten dileğimdir.
Eğer Köy Enstitüleri kapatılmasa ve kırsal alanda tarımsal sanayi yaratılmış olsaydı bugün kırsal alan nüfusu üretici, toprağına sahip çıkarak kent varoşlarında yazgısını siyaset bezirgânlarının avuçlarında aramazdı. Hiçbir ülkede bir benzerine rastlanmayan iç göç fırtınasını ülkemizde gerici din bezirgânlarının doğuşuna ortam hazırlamıştır.
Kırsal alanda sanayinin öncü kuruluşları yok edilmeseydi, kentlerde varoşlar doğmayacak ve ulusal gelir içinde tarımın ağırlığı 1940’lı yıllarda % 45’lerden 2000’li yıllarda % 7’nin altına düşmeyecekti.
Kırsal alan 12 Eylül 1980 sonrasının koşullarında Turgut Özal’ın iktidarı Türkiye’nin reel ekonomisi terk edilerek monetarizm tutkusuyla, tarım sektörünü yok oluşa sürüklemiştir.
Bu olumsuz koşullar kırsal alan nüfusunun toprağını ter ederek iç göç olayını başlatmış ve hızlandırmıştır. Örneğin, 1985’in sonlarına doğru kırsal alan nüfusu kent nüfusuna eşit olacak kadar azalışa uğramış bu içsel göç sonucu 1990 yılında ilk kez kırsal alan nüfusunun kentsel alandan 1.4 milyon daha düşük olması sonucuyla karşılaşılmıştır. Kırsal alan tarımdan uzaklaşarak hızla boşalmaya ve kuraklaşıp yaşlanmaya başlamış oldu.
Ulusal artı değerin içinde tarımın ağırlığı 2001 yılında % 12.2 ve 2005 yılında % 9.3 ve 2013 yılında % 7.3’e kadar azaldı. Bu çöküş sürer ve tarımın üretime katkısı yüzde 5’lerin altına inerse, açlık ekonomisinin doğması olasıdır. Türkiye’mizi açlık ekonomisinin koşullarından hiçbir siyasal parti kurtaramaz. Çizelge 1’de kırsal alandan nüfusun kentlere akışının sonucu Gayri Safi Millî Hasıla içinde Tarımın ağırlığının nasıl azalışa uğradığını Şekil 1’deki dıagram sergilemektedir.
Çizelge 2, kırsal nüfusun toplam nüfus içindeki ağırlığı azaldıkça, tarım sektörünün ulusal gelir içinde payının da düştüğünü arada oransal bağ olduğunu kanıtlamaktadır. Siyasal iktidarların hiçbirisi 1950 sonrası, kırsal alan nüfusunu kendi toprağında korumayı düşünmemiş ve kırsal alanın sanayileşmesini amaç almamış tersine o amacı gerçekleştirecek Köy Enstitüleri yok edilmiş teknoloji dışalımını gerçekleştiren ve gelişmesini sağlayan Kamu İktisadî Kuruluşları yok bahasına elden çıkarılmıştır. Yeryüzünde kendi ülke-sine bu denli zarar veren siyasal iktidarlar görülmüş müdür, bilemiyoruz.
Çizelge 2. Kırsal Alan Nüfusu Azaldıkça Tarımın Ulusal Gelir İçindeki Ağırlığının Azalması. (1000 kişi)
Yıllar Toplam Kırsal Alan Oran GSMH İçinde
Nüfus Nüfusu % Tarımın payı %
1940 17820 13474 75.0 45.0
1945 18790 14103 74.9 44.6
1950 20947 15703 74.9 41.9
1955 24064 17137 71.4 35.9
1960 27754 21701 78.0 38.2
1970 35606 25784 71.3 36.9
1975 40348 27076 67.0 33.0
1980 44737 28672 64.0 25.7
1985 56472 27426 47.8 19.5
2000 67420 27514 40.0 17.2
2001 68528 27647 39.9 13.0
2003 70712 27678 39.0 9.3
2010 72723 17501 24.0 6.8
2012 75627 17179 22.7 7.3
Kırsal alanı terk edip kent varoşlarına sığınan nüfus yeniden toprağına sahip çıkmalıdır
Temel çözüm budur. Tarım Bakanlığı çağcıl üretim teknikleriyle “Üretim Çiftlikleri” kurmalı, tarım ürünlerinin sanayisini kırsal alanda yaratmayı amaç almalıdır. Kırsal Alan Kalkınma Planı hazırlanabilir. Ülkemizin işgücü ve teknik varlığı böylesi planı gerçekleştirecek düzeydedir. Siyasal partilerin asgarî ücreti yükseltmeyi, iki maaş ikramiye ödemeyi vaat etmesi, sadece sözde kalan, ciddiliği olmayan, halkı kandırmayı amaçlayan, yakışıksız, oy avcılığından başka gerçekleşmesi olanaksız zırvalıklardır.
Kırsal alan nüfusunun toprağına yeniden sahip çıkmasını sağlamak aslında Misak-ı Millî sınırların kuşattığı vatanımıza sahip çıkmanın öncü koşuludur. Bu koşulu yaratarak uygulayacak siyasal iktidarı bu ulus yeniden 1930’lı yıllardaki gibi yaratabilir mi, bilemiyoruz.
Hedef: Kırsal Alanda Sanayi
Havada başka çözüm aramak zaman kaybıdır.
Ali Nejat Ölçen
USİAD Bildiren 85. sayı okumak için tıklayınız
www.usiad.org.tr