Nazmi Kal ile “Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar” ve Yerli Malı üzerine…

USİAD Bildiren

“YERLİ MALI MİLLET MALI, HERKES ONU KULLANMALI!”

TRT’de yıllarca program yapımcısı ve sunuculuk yapan ve Cumhuriyet tarihinin nasıl kısa sürede yüksek kalkınma hızını yakaladığını “Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar” kitabında ayrıntılı bir biçimde anlatan Nazmi Kal’a konuk olduk. Kal, Yerli Malı Haftası’na ilişkin sorularımızı yanıtladı. 
‘Osmanlı’dan bir gram altın almadan üstelik Osmanlı’nın borçlarını ödemek zorunda kalan genç Cumhuriyet 15 yılda memleketi fabrikalarla donattı’ diyen Nazmi Kal, “Bu fabrikalar arasında maden işletmeleri, kağıt fabrikası, şeker fabrikaları, Konya, Kayseri, Nazilli bez fabrikaları, Keçiborlu kükürt fabrikası, Merinos fabrikası ve daha birçok fabrika var. Cumhuriyet tarihinin nasıl kısa sürede yüksek kalkınma hızını yakaladı” dedi.
İşte, o söyleşi:

“ÜRETMEDEN TÜKETMEK; BİR GÜN TÜKENMEKTİR!”

-“Yerli Malı ve Tutum Haftası” denildiğinde bir nostalji yapılıyor gibi algılanıyor. Sizce Yerli Malı demek, hatırlatmak, önemine değinmek sadece bir nostalji midir?
Yerli malı ve tutum (tasarruf)  haftalarını nostalji sayan zihniyet, emperyalizmin buyruğuna girmiş, kendi ülkesinin sanayisini düşünmeyen, üretmeden tüketmenin bir gün tükenmek olduğunu kavrayamamış anlayıştır.
Dış güçlerin dayatması ile açıklanan 24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye bu anlayışın esiri yapılmıştır.
Bu anlayış dışarıda esen rüzgârlara göre yelken açan, globalleşme diye bize yutturulan batı kapitalizminin iç işbirlikçilerle yürüttüğü yeni bir sömürü projesidir.
1932’de Londra İktisat Kongresi’nde söylenen “Geri kalmış ülkeleri daima ham madde üreticisi olarak bırakmak, onlardan temin edeceğimiz ham maddeyi mamul madde haline çevirerek onların tüketimine sunmak” anlayışı ile hareket eden batı dünyası Atatürk’ün ekonomi politikası ile arzularını o zaman gerçekleştiremediler.
Cumhuriyet kurulduğunda ununu Romanya’dan, buğdayını Rusya’dan alan, çayına atacak bir topak şekeri, ateşini yakacak bir çöp kibriti, ölüsüne saracak kefeni, dostuna mektup yazacak bir yaprak kağıdı olmayan Türkiye 1938’e gelindiğinde bu gereksinimlerini ürettikten başka uçak ve demir çelik üretimini gerçekleştirmiştir.
(Bu başarının öyküsünü merak edenler benim “Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar” kitabımda okuyabilirler)
Atatürk’ün ölümünden sonra kısmen sanayileşme durağanlaşmışsa da 1980’lere kadar devletçi ekonomi anlayışı ile sanayimizde korumacılık devam etmiştir.

TÜRKİYE SANAYİLEŞMEYİ BİR YANA BIRAKIP TÜCCARLAŞMIŞTIR”

24 Ocak kararları sonrasında Türkiye korumacılığı terk etmiş, ülke globalleşme hevesleri pompalanarak yabancı malların pazarı haline gelmiş, bir tüketim toplumu yaratılmıştır. Bu politikanın mimarının Turgut Özal olduğunu belirtmeliyim.
Bu dönemde Türkiye sanayileşmeyi bir yana bırakmış tüccarlaşmıştır. Örnek mi; 80’lere kadar bir sanayi topluluğu olan Sabancı, Carrefour-Sa, Hilton-Sa, Tekno-Sa gibi kuruluşlarla marketçiliğe, otelciliğe, mağazacılığa yöneldi… Yine bir sanayi kuruluşu olan Zorlu gurubu konut, inşaat işine girdi. Örnekler çoğaltılabilir…
Sonuçta, Türkiye peş peşe ekonomik krizlere sürüklendi. Enflasyon yüzde 100’leri aştı, devalüasyonlarla paramız paçavra oldu.
Bu sözlerim ihracatın artışı örnek gösterilerek çürütülebilir. İhracatın artışının nedeni Avrupa ve gelişmiş ülkelerdeki sanayide konjonktürel değişimdir… Avrupa kirli sanayi denen metalurji, döküm, seramik gibi sanayileri ve emeğin pahalanması nedeni ile emek yoğun sanayileri o yıllarda terk etti yüksek teknolojiye yöneldi. Mercedes’in kaportasını bize yaptırırken onun parasını kat be kat yol bilgisayarı ile geri aldı.

“YERLİ MALI MİLLET MALI HERKES ONU KULLANMALI’ SPOTUM ELEŞTİRİLDİ”

1999 krizi sırasında TRT’de “Ekonomi Dosyası” programını hazırlıyordum. Hemen bir spot hazırladım.“Yerli malı millet malı herkes onu kullanmalı” sözleri ile başlayan spotum programımın başında ve sonunda yayınlıyordum.
Yerli malı kullanmayı önermemi nostalji sayan o malum çevreler “Böyle şey olur mu, böyle sloganlar Küba’da bile kalmadı” diyerek beni eleştirdiler.
Halbuki bu sömürgeci zihniyetini terk edememiş akli evveller Amerika’da “By Amerikan” Amerikan malı al kampanyalarını duymamışlardı. Fransa’da SGT sendikası Japon arabalarının üstüne “bu araba 2 Fransız işçisini işsiz bıraktı” stikırı yapıştırdıkları zaman Fransızların hiçbir tepki göstermediğini bilmiyorlardı.
Program sırasında Almanya’dan bir mektup aldım. Bir Türk işçisi “Mazda bir araba aldım, bir gün Alman komşum “Neden Mazda aldın” diye sorunca “tipi hoşuma gitti” dedim. Alman “Tipi hoşuna gidebilir ama senin karnın Almanya’da doyuyor, Japonya’da değil” demiş.

“HER ÜLKE KENDİ SANAYİSİNİ KORUYOR, YA BİZ?”

-Yerli Malı, Ulusal Ekonomi neden önemlidir?
Her ülkenin kendi sanayisini ve üretimini koruduklarına ilişkin birkaç örnek daha vermek isterim.
Fransa kendi muzu piyasaya çıkınca Kuzey Afrika’dan muz ithalatını yasaklar.
İzlanda balıkçılık ve enerji sektöründe yabancı sermaye kabul etmiyor.
AB ülkeleri bankacılık ve sigortacılık alanlarında karşılıklılık ilkesini uyguluyor.
Amerika’da Unocal adlı petrol şirketini Cnooc adlı bir Çin şirketi almak istedi vermediler.
Serbest piyasa ekonomisini dünyaya yayan Amerika 2002 yılında kendi demir çelik şirketleri zarara uğrayınca yabancı kaynaklı çeliğe yüzde 30 zam koydu.
Amerikan Pepisco şirketi Fransa’da Danone’yi satın almaya kalkınca Fransız kamuoyu ayaklandı ve sattırmadı. Çünkü Danone yılda 800 milyon kâr eden bir şirketti.
Bu örnekler çoğaltılabilir.
Her ülke sanayisini korumak zorunda, koruyor da…
Ama, bizi globalleşme ile aldatıp yabancı mala özendiriyorlar. Sonucu mu?
Toplamda yüzde 11, genç nüfusta yüzde 21 işsizlik ve krize adım adım ilerleyen Türkiye.

“SPOTUMU ÜZÜLEREK YAYINDAN KALDIRDIM”

-TRT’deki spotunuzun sonucunu merak ediyorum. Ne oldu?
6 ay “Yerli malı millet malı herkes onu kullanmalı” spotunu yayınladıktan sonra gereken ilgiyi görmeyince üzüntülerimi bildirerek yayından kaldırdım. Yerli üreticiler ve sanayicilerden bile tek destek görmedim.
Antalya’dan bir seyircim benim üzüntüme ortak oldu ve bana şunu yazdı. “Üzülmeyin Nazmi Bey, siz eğer yabancı mal hayranlığı üzerine spot yapsaydınız sizi ödüllere boğarlardı” diye yazdı.
Özetle her ülke sanayisini korumak zorunda. Dünya ticaret kuralları içinde zor gibi görünse de bunu ülkeler “Tarife dışı engeller” yolu ile aşmaktadırlar. Örneğin AB Türk fındığını almamak için yüzde 2.5 olan fındıkta alfatoksin oranını yüzde 1’e indirdi. Çünkü, İspanya ve İtalya’nın elinde stoklar vardı.

Bu konuda son sözüm…
“Ülkemizde her şey bulunuyor diye övünen siyasilerimiz, ülkemizde her şey üretiliyor diye öğünmeyi yeğleselerdi ülkemiz kalkınmış ülkeler sıralamasında ön sıralarda yerini alırdı.” Bu sözü hiç duymadınız. Çünkü bana aittir.


“MİLLİ MÜCADELENİN İLK HEDEFİ AKDENİZ’Dİ, İKİNCİ HEDEF İKTİSAT”

-Siz Atatürk dönemini de çok iyi biliyorsunuz. Okullarda yerli malı haftaları düzenlenirmiş eskiden…

1929 dünya iktisat buhranını olunca Atatürk yerli malı ve tasarruf kampanyaları başlattı.
Mustafa Kemal ve İsmet İnönü önderliğinde bütün yurtta yerli malı kullanma seferberliği başladı. Atatürk ve İnönü yerli kumaştan elbiseler giymeye başladılar.
Krizden çıkış yolu olarak pek çok ülke korumacı önlemler alırken Türk Hükümeti de korumacı ve devletçi iktisat politikaları uygulamakta buldu.  Bu doğrultuda ithal mallara kısıtlamalar getirildi. Gümrük vergileri yükseltildi. Çeşitli sergiler ve etkinlikler düzenlendi. Halk yerli malı kullanmaya özendirildi.
Milli Eğitim Bakanlığı bütün okullara gönderdiği bir emirle okullarda öğrencilerin yabancı ürünler kullanmamalarını, öğrencilere tasarrufun anlamı konusunda konferanslar verilmesini istedi.
Okullarda hala kutlanmakta olan tasarruf ve yerli malı haftaları yapılmaya başlandı. Yaşı 70’in üzerinde olanlar evlerden yerli malları getirdiğimiz bu haftaları hatırlarlar.  
Afişler yapıldı: 
“On paralık bir şey alırken yerli malını tercih et”,
“Milli Mücadelenin ilk hedefi Akdeniz’di şimdi ikinci hedef iktisat”,
“Her medeni adamın bankada bir hesabı vardır” gibi sloganlar üretildi.

“İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİ YEMİN ETTİLER”

İstanbul Üniversitesi öğrencileri “Yerli malı kullanma ve koruma” konulu konferansta yerli malı kullanmaya yemin ederek kampanyaya katıldılar. Toplantıya katılan gençler konuşmaların ardından hep birlikte “her gereksinimlerini ülke eşyası ile karşılayacaklarına” yemin ettiler.
“Yaşasın yerli malı, yaşasın kumbara” adlı bir piyes yazılıp okullarda oynatıldı.
Bu bölümü Aka Gündüz’ün yerli malı konusunda yazdığı şiirle bitirelim:
Ulusal ekonomi her şeyde üretimdir!
Üretimsiz bir vatan, hem öksüz hem yetimdir!
Evet, üretmeden tüketen milletler tükenmeye mahkûmdur!

Bakın ülkemizde neler ithal ediliyor:

-Belçika’dan saksı toprağı,
-Çin’den kaldırım taşı,
-Almanya, Romanya, ABD ve Fransa’dan buğday,
-Kanada’dan kırmızı mercimek,
-Güney Amerika ve İtalya’dan elma,
-Bulgaristan’dan kiraz,
-Arjantin ve İran’dan kuru fasulye,
Meksika’dan nohut ve mısır,
İran’dan karpuz…

USİAD Bildiren 98. Sayı